Dostoyevski Okuma Kılavuzu
J. L. Borges “Dostoyevski’yi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.” der. Uzun yıllara yayılan Dostoyevski okumalarım sonunda bu yola girdim, umarım alnımın akıyla çıkarım.
Esasında Dostoyevski gibi dünya edebiyatına damgasını vurmuş bir yazar hakkında yazılmış kitaplar önerirken seçici olmak gerekir. Hazırlamak istediğim Dostoyevski okuma kılavuzundan kastettiğim şey, hem yazar hakkında yazılmış kitaplar seçkisi hem de kendi yazdığı kitapları kastediyorum. Aradan 150 yıl geçmesine rağmen Dostoyevski hakkında halen yeni kitapların yazıldığını görüyoruz. Belki de şöyle dememiz gerekiyor Dostoyevski hakkında şu ana kadar yazılmış Türkçeye çevirisi yapılmış özgün kitaplar şimdilik bunlardır. Gelecekte yazar hakkında yeni kitapların da yazılacağını hatırlatmak iyi olabilir. Yeri gelmişken burada bir konuya açıklık getirmek faydalı olabilir. Dostoyevski’den ilk çevrilen kitap 1933 yılında, Haydar Rıfat’ın çevirdiği Ölü Bir Evden Hatıralar’dır. Yazar’ın Sibirya’da geçirdiği dört yıllık hapishane anılarını anlatan bu kitap yaklaşık 90 yıl önce dilimize çevrilmiş olmasına rağmen Dostoyevski hakkında yazılan kitapların Türkçe’ye çevrilmesi daha geç tarihlerde olmuştur. Aşağıda listelediğim Dostoyevski hakkında yazılmış kitapların Türkiye’de yayınlanmasının aşağı yukarı 30 yıllık bir geçmişi var. Hazırlamış olduğum on kitaplık Dostoyevski listesi yakın dönem içinde Türkçeye çevirisi yapılmış olan kitaplardır. Muhtemelen başka dillerde Dostoyevski hakkında yazılmış ama henüz çevirisi yapılmamış olan kitaplar da vardır. Bu okuma klavuzunun Dostoyevski edebiyatını ve yazarlığını tanımamızda yardımcı olacağını düşünüyorum.
Dostoyevski hakkında yazılmış yukarıdaki bu üç kitap Dostoyevski’nin yaşamını ve yazarlığını anlatır. Bu üç kitap içinde en kapsamlısı ve özgün olanı Joesph Frank’ın kitabıdır. Troyat ve Carr’ın kitapları da mutlaka okunmalıdır.
Dostoyevski’nin kitaplarını okumaya nereden başlamalı?
Kitap okurlarına Dostoyevski’nin kitaplarını reçete yazmak, yazılacak reçetelerin en acılı olanı olsa gerek. Dostoyevski okumanın zor olduğunu biliyorum. Cemal Süreyya bir söyleşisinde, “1944 yılında Dostoyevski okudum, odur budur huzurum yoktur.” der. Başkalarını bilmem ama Dostoyevski okumak hapishanede bana iyi gelmişti. Dostoyevski benim için şöyle bir yazar: “Yok artık bundan da beteri mi olurmuş?” dediğimiz yerde, Dostoyevski “durun daha beteri var.” uyarısını yapandır. Dostoyevski, “Yeraltından Notlar kitabında, Liza’ya neden babasının evini bırakıp bu geneleve düştüğünü sorduğunda, Liza gizemli bir rezaleti ima eder, “Ya işler orada burada olduğundan daha kötü idiyse?”
Dostoyevski’nin önemli özelliğinden biri, romanlarında insana her daim beterin daha beteri olabileceğini hatırlatmış olmasıdır.
Dostoyevski’nin yazarlığının iki döneme ayrılması gerektiğini düşünüyorum. 1850 yılından önce ve sonrası. Hapishane öncesi ve sonrası olmak üzere okunmasını ve ona göre değerlendirilmesini öneriyorum. Birinci dönem (1840’lar) yazarlığının ilk dönemidir ve en başarılı bulunan kitabı “İnsancıklar” dır. Dönemin eleştirmenleri Nekrasov ve Belinski bu romanı çok beğenmiş olmalarına rağmen hemen devamında yazacağı “Öteki” romanı aynı eleştirmenler tarafından eleştirilir. Dostoyevski bu başarısızlığın altında ezilir ve birkaç yıl sonra ise Sibirya’da hapislik dönemi başlar. Hapishane sonrası Dostoyevski’nin edebiyatta ikinci dönemi başlar. Hem de birinci dönemiyle kıyaslaması bile yapılamayacak biçimde… Dört yıl kaldığı Sibirya hapishanesi onun için bir edebiyat okulu olmaz, çünkü dört yıl kaldığı bu hapishanede ona kutsal kitabın dışında kitap verilmez, mektup yazmasına bile müsaade edilmez. Bu anlamıyla edebi açıdan tam bir çölleşme yaşamıştır Dostoyevski. Okumak istediği kitapların hiçbirini okuyamamış ve edebiyat çevrelerini takip edememiştir. Bir yerde bu durumdan sitem ederken, “Dört yıl hayvan gibi insanlarla birlikte kaldım.” der. Hayvan gibi insan dediği kişiler, Baba katili, çocuk katili, kadın katili gibi her gruptan çeşitlilikte katilleri kastetmiştir. Dostoyevski hapisten çıkar çıkmaz, orada yaşadıklarını tanıklığını “Ölüler Evinden Anılar” adıyla anı roman biçiminde yazar. Kitap yayınlandığında çok ses getirir. Stefan Zweig’ın dediği gibi on yıl uzaklaştığı edebiyat alanına müthiş bir giriş yapar. Bana göre de dünya edebiyatında hapishaneler üzerine yazılmış en etkili kitap bu kitaptır. Bu kitap sadece Rusya’ya değil, insanlığa yazılmış bir hapishane raporudur. Dostoyevski’nin edebiyat alanındaki yeri esasında hapishane sonrası yani “Ölüler Evinden Anılar”ın yayınlanmasından sonra başlar. Daha sonra yazacağı romanların kökü kendisinin çarpıcı anlatımıyla, “Hapishane çöplüğünde” bulduğu bu altın deneyimlere ve anılara dayanır.
Bir romanın giriş cümlesi olarak Dostoyevski…
Okuduğum romanlar arasından en etkili favori roman giriş cümlelerinden biri, Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” romanının giriş cümlesidir. Cümle aynen şöyle: “Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben.” İlk okuduğumda bir yazar kendi özgünlüğünü bir cümlede ancak bu kadar iyi anlatır dedim.
Bu romandaki giriş cümlesi aslında Dostoyevski’nin bütün hayatının özetiydi. Hayatı boyunca hasta........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon