İNSAN ÖLDÜRME SUÇLARINDA KASTIN TESPİTİ
Kast somut olayın özelliklerine ve bu özellik içindeki ayrıntıların niteliklerine göre tespit edilmelidir. Kasta yüklediğimiz anlamın temelindeki beklenti failin bir zarar ve tehlikeyi gerçekleştirmek için hazırlıklara başladığını ve tam olarak planladığı şekilde gerçekleşmesi için çaba göstermesi durumu bulunmaktadır. Failin kastının tespiti için amacını elde etmek amacıyla gösterdiği çabaların araştırılarak, fail ile mağdurun ilişkisi, failin kullandığı vasıtanın niteliği, darbelerin sayısı ve yöneldiği bölge failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları olayın yeri ve zamanı faili suç işlemeye sevk eden sebepler ile suçun işlenmesine gerekçe olarak ileri sürülen her şekil muhtemel hakkı sebepleri ve mazeretleri hayatın olağan akışı içerisinde değerlendirerek failin zihnindeki resmi ortaya çıkarmaya çalışmak gerekmektedir. Çünkü kasıtlı suçlarda failin zihninde istediği sonucun nasıl gerçekleşeceği konusunda adeta zihinsel bir resim mevcuttur. Ceza hukukun da sanığın suç işleme kararını alırken zihninde geçirdiği aşamaları kavramak ve sanığın gerçekleştirdiği eylemden neyi amaçladığı tespit ispat hukukuna ilişkin bir sorun olduğundan muhakeme hukuku ile ilgili olup insanların ruh durumlarını doğrudan bilemeyeceğimizden onları tanımak için elle tutulur verilere dayanmamız gerekmektedir. Gerçekte kast, somut olaylarda harici delillerle yani tanık anlatımları, bilirkişi raporları, şikâyetçinin ifadeleri, kamera kayıtları, olay yeri krokileri ve inceleme raporları bilimsel ve teknik bulgularla tespit edilebileceği gibi harici delillerden tamamen bağımsız olan kanıtla örneğin itiraf yoluyla da tespit edilebilir[1].
Kastın tespiti için, olay anında failin vermiş olduğu eylem kararının niteliksel karakteri ile bu olgunun ispatında kullanılan kanıtları birbirinden ayrıştırarak değerlendirmemiz gerekir. Örneğin, “failin kişiliği” emaresi, kastın tespitinde kullanılabilir bir kanıt olabilir ama bu kavram, kastın maddi içeriğine dâhil olamaz. Bu durumda, objektif niteliği haiz emarelerin yanı sıra sübjektif niteliği ortaya koyabilecek emareler de kastın ispatında kullanılmalıdır. Bunlara örnek olarak, eylem öncesi ve sonrasındaki tavrı, failin gençliği, profesyonelliği, zihni durumu, algılamada eksiklik yaşayıp yaşamadığı, risk karşısındaki kişisel tavrı, mağdur ve fail arasındaki duygusal bağ vb. kanıtlar sıralanabilir. Asıl önemli olan, uygulamacının bu kanıtları kataloğa dönüştürmekten ziyade onları her somut olayda yeri geldiğinde incelemiş olmasıdır[2].
Ceza yargılamasında amaç, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya çıkarılmasıdır[3]. Ceza muhakemesi, maddi sorunun çözülmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını ve ardından hukuki sorunun çözüme kavuşturulmasını amaçlamaktadır[4].
Ceza hukuku sistemimizde maddi gerçeği ortaya çıkarılması için delil serbesti ve delillerin serbestçe takdiri esas alındığında kural olarak hâkimin somut olayı özelliklerine ve eldeki delillere göre kastı tespit etmesi gerekmektedir. Hâkimin kastın hangi suça yönelik olduğu hususunda veya suç kastının olup olmadığı hususunda kesin bir yargıya ulaşamaması halinde “şüpheden sanık yararlanır”, ilkesi uygulanır. Şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesi, masumiyet karinesinin uzantısı olan evrensel bir kuraldır. Bu ilke, ceza yargılamasında ispat konusunda bir husus şüpheli kaldığında sanık lehine sonuç çıkarmayı ve karar vermeyi gerekli kılan bir prensiptir. Buna göre, sanığın mahkûm edilmesi için, suçluluğu konusunda yargıca yüzde yüz kanaat gelmesi şarttır[5]. Örneğin, failin eyleminin adam öldürmeye yönelik olduğu saptanmıyorsa failin yaralama kastıyla hareket ettiği kabul edilmelidir. Ancak uygulamada delil toplama tekniklerinin yetersizliği, delil toplamakta görevli araştırma ve soruşturma organlarının teknik ve donanım yetersizliği nedeniyle yeterince delil toplanamamakta olup kastın belirlenmesinde olayı yargılayan hâkimin bakış açısına göre “şüpheden sanık yararlanır”, ilkesi uygulandığı gibi, ”şüpheden iddia güçlenir” şeklinde hukuksal bir temeli olmayan fiili bir uygulamaya yol açılmıştır. Oysa olayı yargılayan hâkimin sanığın kastını tespit için maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik her türlü delil ve verilerin hukuka uygun yöntemlerle toplanarak mahkemeye sunulması gerekmekte olup, mahkemeyi yetersiz soruşturma ve delillerle baş başa bırakarak sanığın kastının tespiti ceza hukukuna itibar sağlamayacağı gibi toplumun ceza adaletine olan güvenini ortadan kaldıracaktır. Şüphesiz ki, kast ceza hukukunun en önemli kavramlarından biri olup, yukarıda Yargıtay’ın sanığın kastını belirlerken belli suç tiplerine yönelik belli ölçütlere göre suç kastını tespit ettiği, ancak bazı ölçütlerin değişen olayın özelliklerine göre kasta farklı anlamlar yüklediği görülmüştür[6].
Kasten öldürme kastını ortaya koyan birden fazla parametrenin birleşme halinde artık eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğundan bahsedilemez[7]. Öldürme kastı failin tehlikelilik halini ortaya koyan dışa yansıyan davranışlarıyla belirlenmektedir. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “Mağdurun tabanca ile bir el ateş edilmek suretiyle sağ omuz bölgesinden (klavikula) hayati tehlike geçirmesine, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa yakalanmasına, (2) derecede kemik kırığına sebebiyet verecek şekilde yaralandığı olayda suçta kullanılan araç, hedef alınan bölge, katılanda meydana gelen yaralanmanın ağırlığı, sanıkların eylem sonrasında sergilediği tutum ve davranışlar birlikte nazara alındığında sanıklar hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hükümler kurulması gerektiği gözetilmeksizin suçun vasıflandırmasında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hükümler kurulması yönünden hükümde hukuka aykırılık bulunmuştur”[8].
Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;”1. Olay günü saat 21:30 sıralarında sanıklar Samet, Özkan ve Müjdat ile Hacı …' in aralarında anlaşıp araç ile yol kenarında bekleyerek kendisine ait traktör ile yanında oğulları Erkan ve Serhat ile birlikte katıldığı düğünden evine dönmekte olan katılan Hüseyin'in yolunu kestikleri, sanıklar Samet, Özkan, Müjdat ve Hacı M..' in traktörde bulunan katılan Hüseyin ile temyiz dışı katılanlar Erkan, Serhat'ı aşağı indirip ellerinde bulunan sopalarla darp etmeye başladıkları, katılan Hüseyin'in kafasına nacak, sopa veya bu nitelikte bir cisimle vurulduğu, bu esnada Erkan’ın elinde eve geç saatte dönecekleri için tedbiren yanına aldığı babası katılana ait av tüfeğini sanık Samet'in aldığı, arbede esnasında Erkan’ın yanında getirdiği tüfek ile ele geçirilemeyen ikinci bir tüfeğin ateşlendiği, bu arada kime ait olduğu belli olmayan bir erkek sesinin 2 defa “Özkan sıkma” diye bağırdığı, olay yerine yaklaşmakta olan bir araç görülmesi üzerine sanıkların eylemlerini tamamlayamadan olay yerinden ayrıldıkları olayda, katılan ve temyiz dışı mağdurların istikrarlı beyanlarına göre sanık Hacı M..'in diğer sanıklar ile birlikte iştirak iradesi ile hareket ettiği ve eyleminin sübuta erdiği anlaşıldığından tebliğnamede bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir. Olayın oluş şekli, soruşturma aşamasında beyanı alınan tanık Gökhan'ın beyanı, temyiz dışı mağdur Serhat'ın ibraz etmiş olduğu ses kaydı nazara alındığında, temyiz dışı mağdurlardan ve katılandan sanıklara yönelen haksız söz ve davranış bulunmadığı anlaşıldığından sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır. Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan ve dosya kapsamına göre yeterli olduğu anlaşılan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, olayın oluş şekline göre meşru savunma şartlarının oluşmadığı, suçta kullanılan araç, darbe yeri ve sayısı, hedef alınan bölge, katılanda meydana gelen yaralanmanın ağırlığı, sanıkların eylem sonrasında sergilediği tutum ve davranışlar nazara alındığında suç vasfının kasten öldürmeye teşebbüs olarak kabulünde isabetsizlik bulunmadığı, yargılama sonucunda oluşan kanaat ve takdire göre ceza yaptırımının yasal bağlamda ve gerekçesi gösterilerek belirlendiği anlaşıldığından, sanığın temyiz sebeplerinin incelenmesinde hükümlerde bozma nedeni dışında bir hukuka aykırılık bulunmamıştır”[9].
Yargıtay’ın ilk derece mahkemesinin temyiz edilmesi üzerine verilen bir kararda şöyle denilmektedir; “Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan ve dosya kapsamına göre yeterli olduğu anlaşılan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eksik incelemenin bulunmadığı, dosyada mevcut delillerin isabetli şekilde değerlendirildiği, adil yargılanma haklarının ihlal edilmediği, adli raporların yeterli ve hüküm kurmaya elverişli........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon