Heybeliada’da Yol Ayrımı: Mütekabiliyet ya da Taviz
Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması meselesi, ne zaman gündeme gelse, kamuoyunu hukuki, siyasi ve diplomatik veçheleriyle ateşli bir tartışmanın içine çeker. Türkiye'nin F-16 tedarik sürecinde Washington koridorlarında bir kez daha pazarlık masasına sürülmesi ise konunun basit bir "din özgürlüğü" sorunundan çok ne kadar karmaşık dinamikleri olduğunu bir kez daha teyit etti. Peki, 1971'den beri kapalı olan bu okulun statüsü, hukukun ve tarihin önünde tam olarak nedir? Yeniden açılmasının önündeki gerçek engeller nelerdir? Ve en önemlisi, bu mesele Türkiye'nin egemenlik hakları, uluslararası taahhütleri ve Batı Trakya'daki soydaşlarımızın kaderiyle birbiriyle nasıl bir ilişki içindedir?
İç Hukuk Çıkmazı: Mesele Siyasi Değil, Hukuki Bir Zaruret
Kamuoyundaki yaygın kanının aksine, Ruhban Okulu'nun kapatılması doğrudan siyasi bir tercihin değil, hukuki bir zaruretin neticesidir. Sürecin fitilini ateşleyen, Anayasa Mahkemesi'nin 12 Ocak 1971 tarihli kararıdır. Yüksek Mahkeme, o dönem yürürlükte olan Anayasa'nın "yükseköğretimin sadece devlet tarafından yürütülebileceği" ilkesine dayanarak, özel yükseköğretim kurumlarına izin veren kanun hükümlerini iptal etmiştir. Bu karar, yalnızca Ruhban Okulu'nu hedef alan münferit bir tasarruf değil, Türkiye'deki tüm özel yüksekokulları kapsayan genel bir hukuki çerçeveydi.
O dönemde devlet, okula rasyonel bir çözüm yolu sunmuştur: Tıpkı diğer kurumlar gibi bir devlet üniversitesine, örneğin İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne bağlanarak faaliyetlerine devam edebilirdi. Ancak Patrikhane, Türk yükseköğretim sisteminin (bugünkü YÖK'ün) denetimine girmeyi, kurumsal özerkliğini zedeleyeceği gerekçesiyle reddederek okulu kendi iradesiyle kapatmayı tercih etmiştir. Aynı hukuki karara muhatap olan Amerikan Robert Koleji'nin varlıklarını devrederek Boğaziçi Üniversitesi'nin kuruluşuna zemin hazırlaması, Patrikhane'nin sergilediği tutumun yarattığı tenakuzu çarpıcı bir şekilde göstermektedir.
Sorunun hukuki olarak kilitlendiği nokta bugün de aynıdır: Patrikhane, okulun YÖK denetimini baypas ederek, doğrudan Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı ancak müfredat ve öğrenci kabulü gibi kritik alanlarda tam özerkliğe sahip sui generis bir statü talep etmektedir. Ne var ki bu talep, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Yükseköğretim Kanunu gibi temel kanunlarını esas alan Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut hukuki çerçevesiyle temelden çelişmektedir.
Uluslararası Hukuk Boyutu: Lozan ve Mütekabiliyet İlkesi
Konu uluslararası arenaya taşındığında, Türkiye'nin en güçlü hukuki dayanağı Lozan Barış Antlaşması'dır. Antlaşma'nın 40. Maddesi, gayrimüslim azınlıklara kendi dinsel ve eğitim kurumlarını kurma hakkı tanırken, konunun en kritik hükmü olan 45. Madde, bu hakların Yunanistan tarafından da kendi topraklarındaki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d