Avukatın “Olma” Evreleri
Fakültede öğrenciyken, stajımda ve mesleğimin ilk yıllarında çalıştığım büronun her şeyiydim. Sabahları gazlı sobayı yakar, çayı demler, masaları siler, kütüphanedeki rafların ve kitapların tozunu alır, Nilfisk marka elektrikli süpürgeyle yerleri süpürür, telefonları cevaplar, iki sokak ötedeki adliyeye koşarak gider, dilekçeleri teslim eder, icra takipleri başlatırdım.
O yıllarda büronun, marangoz makineleri satan bir müvekkili vardı. Büronun sahibinin abisine ait büyük bir şirketin iştiraki olan bu pazarlama şirketinin genel müdürü, Türkiye’nin her tarafına makine satar, karşılığında senet-çek alır; çoğunu tahsil edemez, icra takibi yapılması için büroya –bu görev de bana verildiği için– bana getirirdi. Yağmur gibi icra takibi yaptırır, çoğunluğu ödenmezdi. Ben de çantamda onlarca haciz talimatıyla Anadolu’ya otobüslerle haciz turlarına çıkardım. Kendim de zorluklar içinden geldiğim için, zor durumdaki borçlulara gaddar olamaz, tersine acırdım. Çoğu zaman haczedecek mal bulamaz; borçlular ve icra memuru, bulduğum malı yediemine kaldırtmazdı. Borçluların bazıları hakaretler eder; henüz stajyer, sözü ciddiye alınmayan toy bir avukat olduğum için bir şey yapamaz, sineye çekerdim. Üstüne bir de bürodan ve müvekkilden fırça yerdim.
Bakırköy’deki icra memuru Yaşar’ın tavsiyesiyle, spor malzemeleri üretip satan Delibalta kardeşlerin icra........
© Hukuki Haber
