menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cinsel Suçlarda İspat Meselesi

8 5
02.11.2025

Ceza muhakemesi esas itibariyle bir ispat faaliyetidir. Ceza muhakemesi kanunlarında yer alan düzenlemeler de büyük ölçüde bu faaliyetin ne şekilde gerçekleşeceğine ilişkindir. Ceza muhakemesi kanunlarında yer alan kurallar prensip olarak bütün suç tipleri için aynı şekilde uygulanır ancak bazı suçların ispatı diğerlerine nazaran daha zordur. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar da genelde faille mağdurdan başka kimsenin tanık olmaması ve maddi izler de bırakmamaları nedeniyle ispatı zor fiillerdendir.

Hem ülkemizde hem de dünyanın hemen her yerinde cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ceza kanunlarında yer alan suç tipleri içinde sıkça işlenenler arasında yer alır. Öte yandan bu suçların ispatı da işlenmesi kadar büyük bir sorundur. Zira cinsel dokunulmazlığa karşı suçların işlenişine tanık olmak pek rastlanabilecek bir şey değildir. Mağdurun direnci zor kullanmak yerine ilaç, tehdit gibi başka yöntemlerle kırılıyorsa bu suçlar maddi bir delil de bırakmaz. Aynı şekilde cinsel nitelik taşımakla birlikte temas içermeyen fiillerin de ispatı oldukça güçtür.

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar için kanunlarda öngörülen cezaların ağırlığı ve bu suçları işlemiş kişilerin toplum nazarındaki konumları ile bu suça maruz kalan kişilerin uğradıkları zarar karşılaştırıldığında, cinsel suç işlendiği iddiasıyla yapılan bir yargılama sonunda mahkumiyet kararı vermenin ne kadar zor olduğu daha da net biçimde ortaya çıkacaktır.

Maddi Gerçeğin Araştırılması İlkesi

Ceza muhakemesinin temel amacı maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Maddi gerçekten kasıt somut olayın görünüşte değil gerçekte ne şekilde meydana geldiğine ilişkin bilgidir. Ceza muhakemesi hukuku maddi gerçeğin ortaya çıkmasını amaçladığı için ispat kuralları hukuk yargılamasından farklıdır. Senetle ispat zorunluluğu, taraflarca getirme gibi kurallar ceza yargılamasında yer almaz. Hukuka uygun şekilde elde edildiği sürece her şey delil olarak yargılamada kullanılabilir. Keza mahkeme kendisine sunulan delillerle sınırlı şekilde karar vermek zorunda değildir. Gerekli gördüğü takdirde re’sen her türlü delili toplayabilir.

Ceza muhakemesinde ispat hukuk yargılaması gibi katı kurallara bağlanmamakla birlikte hakimin vicdani kanaatini ne şekilde oluşturduğunu, hangi delile nasıl ve neden dayandığını doyurucu bir şekilde gerekçede belirtmesi gerektiğini ifade edelim. Öte yandan maddi gerçeğin araştırılması maddi gerçeğin ne pahasına olursa olsun ortaya çıkartılması gerektiği anlamına da gelmemektedir. Bu anlamda yukarıda da ifade edildiği üzere delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi büyük önem taşır. Ceza muhakemesi hukuku büyük ölçüde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimine ilişkin düzenlemeler getirir. Bu anlamda yargılama konusu fiilin ispatı için getirilen bütün delil toplama kuralları esasen bir temel hak ve özgürlüğü sınırlar. Öte yandan soruşturma organları bu sınırlamayı ancak kanunda kendilerine verilen yetki sınırları içinde gerçekleştirebilirler. Bu nedenle maddi gerçeğin ortaya çıkartılması için kanunda sözü edilen sınırların aşılması gerekiyor ise soruşturma organları bunu yapamaz. Maddi gerçeğin ortaya çıkması bir kenara bırakılır.

Masumiyet Karinesi (Muhakemenin Sonuna Kadar Suçsuz Sayılma Hakkı)

Ceza muhakemesinin en eski belki de en temel ilkesi masumiyet karinesidir. Masumiyet karinesi en basit anlatımı ile kişinin suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz kabul edilmesidir. Lekelenmeme hakkının da bir garantisi olan bu ilke mahkumiyet kararı verilmeden kişi hakkında hukuki yahut sosyal bir sonuç doğmamasını amaçlar. Masumiyet karinesinin lekelenmeme hakkıyla ilişkisi olduğu ifade edilmişti. Lekelenmeme hakkı sadece yargılama organlarına değil; basına da hitap eden bir ilkedir. Nitekim Basın Kanunu da başta m. 19 olmak üzere lekelenmeme hakkını korumayı amaçlayan düzenlemeler içermektedir. Son olarak ifade edilmelidir ki; masumiyet karinesi şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile doğrudan ilişki içindedir.

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Latincesi in dubio pro reo olan bu ilke, maddi gerçeğin araştırılması ile de yakından ilişkilidir. Buna göre maddi gerçek kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmadan sanık hakkında mahkumiyet kararı verilemez. En klasik deyiş ile sanığın yargılama konusu fiili işlediğine dair en ufak bir tereddüt bile mahkumiyet kararı verilmesine engel olmalıdır. Dolayısıyla beklenen, somut olaya ilişkin hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delilin mahkeme önünde tartışılması, fiilin sanık tarafından işlendiği yüzde yüz sübuta erer ise mahkumiyet kararı verilmesidir.

Ceza muhakemesi hukukunda geçerli olan vicdani kanaate ulaşabilmek bakımından, elde edilen bütün deliller ışığında, akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphe yenilmelidir. Bu faaliyetin sonucunda eylemin rıza ile ya da rıza olmadan gerçekleştirildiği sonucuna ulaşılmalıdır. Mahkumiyet kararı, sanığın suçluluğuna dair ulaşılan bir vicdani kanaatin sonucu olduğu halde, beraat kararı, ya sanığın suçsuzluğuna dair ulaşılan vicdani kanaatin bir sonucu ya da şüpheden sanık yararlanır ilkesinin gereği olacaktır. Ayrıca ifade edilmelidir ki; ceza yargılamasında ispat külfeti bulunmaz. Sanığın suçlu olduğunu iddia makamı ispat etmek zorundadır.

Kimsenin Kendisini ve Yakınlarını Suçlayıcı Beyanda Bulunmaya Zorlanamayacağı İlkesi

Anayasa m. 38’de: “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” Ceza yargılamasının mantığı ispat faaliyetini savcılığın yerine getirmesidir. Şüpheli/sanık kendisine yöneltilen iddialara ilişkin herhangi bir beyanda bulunmaya yahut delil göstermeye zorlanamaz, masumiyetini ispat etmek zorunda değildir. Şüpheli/ sanığın suçlu olduğunu savcılık ispatlamak zorundadır.

Beyanın Ceza Muhakemesi Hukukundaki Yeri

Beyan deliller yukarıda da belirtildiği üzere şüpheli/sanık, tanık, mağdur gibi kişilerin somut olaya ilişkin beyanlarıdır. Somut olaya ilişkin başka delil elde edilemediği durumlarda beyan deliller çok önem kazanmakla birlikte kural olarak tek başlarına mahkumiyet kararı verilmesi için yeterli değildirler. Zira:

- Beyan subjektif nitelik taşır. Kişinin algısından hatta bazen sağlık durumundan bağımsız değildir.

- Ülkemizdeki gibi uzun süren yargılamalarda beyan ile somut olay arasında çok zaman geçmektedir. Bu halde beyanların doğruluğu şüpheli hale gelmektedir.

- Beyanın aksinin ispatı da sorunludur. Somut olaya ilişkin kendi içinde çelişmeyen fakat birbirinden tamamen farklı iki beyandan hangisine itibar edileceğinin belirlenmesi kolay değildir.

- Bazen yargılama sürecinin uzunluğu, bazen de ilk ifadenin gerektiği gibi alınmaması nedeniyle bu işlemin tekrarlanması gerekmektedir.

Bu durum özellikle mağdur için sıkıntılıdır. Mağdur olayı yeniden yaşamakta ve travması derinleşmektedir. Çoğu zaman mağdur sırf bu nedenle somut olayı yargıya taşımamakta yahut verdiği doğru olmayan beyanlarla süreci sonlandırmakta/yanlış yönlendirmektedir.

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Mağdurun Beyanı

Mahkumiyet İçin Tek Başına Yeterli Olup Olmayacağı Sorunu Ceza muhakemesi sisteminde ispat kuralları bütün suçlar bakımından aynıdır. Öte yandan bazı suçların aydınlatılmasındaki özel güçlükler nedeniyle uygulamada bazen muhakeme hukukunun mantığıyla bağdaşmaz görünen çözümler geliştirilmektedir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar da bu suç kategorilerinin başında gelmektedir. TCK’da ve dünyanın pek çok yerinde cinsel dokunulmazlığa karşı suç kategorisi içinde değerlendirilen fiiller temas unsuruna göre iki türdür. Cinsel saldırı........

© Hukuki Haber