Yapı/Tadilat Ruhsatı Verilmesinde Engellilere İlişkin Muafiyetler (Örnek Başvuru Dilekçesi)
Av. Gökhan BİLGİN & Av. Volkan ERKAN
Hayat kendi olağan akışı içinde çoğu vakit adil değildir. Toplumsal hayat bir arada yaşamayı mümkün kılmak için hayatın bireylere dayattığı handikapları ortadan kaldıracak şekilde inşa edilmek zorundadır. Kamusal planlamalar ve düzenlemelerle alınabilecek çok basit tedbirlerle engelli bireylerin bütün enerjilerini tüketen gündelik problemlerini aşmalarına ve bu sayede artık boşa heba edilmeyen enerjileriyle birlikte birikimlerini, zekalarını toplumsal refah havuzuna akıtmalarına yarayacaktır.
Böylece bireylerin doğuştan getirdikleri veya sonradan maruz kaldıkları birtakım eksiklikler onların gündelik hayata, üretime, eğitime, politikaya aktif olarak katılmalarını engellemez. Bu her ne kadar teoride böyleyse de pratikte engellilerin gündelik hayata katılımını zorlaştıran hatta en temel ihtiyaçlarını görebilmeleri için ihtiyaç duydukları hareket imkanını ortadan kaldıran pek çok sorunun olduğu herkesin malumudur.
Bir hukukçu olarak bu sorunlar yumağıyla boğuşan engelli bireylerin yaşadıkları hukuki sıkıntıları gücümüz yettiği ölçüde tek tek ele alacak olan bir yazı dizisinin bu ilk yazısında şimdilik sadece engellilere getirilen ruhsat kolaylıklarını tartışacağız.
GENEL DEĞERLENDİRME
Halihazırda konutların pek çoğu engellilerin erişimi bakımından gerekli olanaklardan yoksun bulunmaktadır. Binaya giriş-çıkış ve bina içerisinde hareket etmek çoğu durumda engelliler için ciddi bir zorluk yaratmaktadır. Engelli bireyler için ilk seçenek az sayıdaki engelli dostu binada ikamet etmektir. Ancak bu niteliğe sahip az sayıda binanın bulunması sebebiyle, engellilerin yaşadıkları binayı kendi ihtiyaçları çerçevesinde tadil etmeleri ikinci önemli bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle kat mülkiyetine tabi çok sayıda dairenin bulunduğu apartmanlar söz konusu olduğunda bu tadilatı gerçekleştirmek hiç de kolay değildir.
Üstelik bu konuda mevzuatımız engelli bireylerin yapılarla ilgili karşılaşabileceği sorunların giderilmesi için ciddi düzenlemeler içermektedir. Bunların en önemlileri yapıların inşasında, dolayısıyla ruhsatlandırılmasında engelli erişilebilirliğinin gözetilmesini zorunlu tutarak yerel yönetimlere yüklenen sorumluluktur. Bunun yanında belediyelerin ve il özel idarelerinin aynı konuyla ilgili çeşitli düzeylerde karar alma yetki ve sorumlulukları bulunmaktadır. Son olarak da engelli erişilebilirliği ile ilgili ruhsat değişikliği taleplerinin diğer ruhsat değişikliği taleplerine oranla engelliler lehine olacak şekilde farklı bir rejime tabi tutulduğu yasal düzenlemelerle hüküm altına alınmıştır.
Aşağıda büyük bir kısmını aktaracağımız yasal düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde binaların engelli erişimine uygun hale getirilmesi yönünde bir bütün olarak idarenin sorumlu ve yetkili olduğu rahatlıkla görülmektedir. Üstelik söz konusu düzenlemelerin mahiyeti idarenin bu konuda yapacağı düzenleyici işlemlerin ve alacağı kararların engelliler lehine olması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Ancak ne yazık ki uygulayıcılar pek çok durumda engellilere yönelik bu olumlu mevzuatı ve onun emredici hükümlerini göz ardı etmekte, takdir ve yorum söz konusu olduğunda ise hayli çekingen davranmaktadır. Bunun sosyolojik pek çok gerekçesi bulunmakla birlikte engellileri umursamayan, hatta yok sayan bir kültürel tutumun da belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla engellilerin halihazırdaki mevzuat çerçevesinde sahip oldukları imkân ve olanakları bilmek, bunun yanında idarenin yasal sorumluluklarını sürekli gündeme getirmek büyük önem taşımaktadır. Aşağıda bu hak ve olanaklarla yükümlülüklere ilişkin bazı hükümlere yer vereceğiz.
BU KONUDAKİ MEVZUAT
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesinde, “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” hükmü yer almaktadır.
Ne yazık ki bu hükmün uygulamada hakkıyla kullanıldığını söyleyemeyiz. Engellilere yönelik bazı haklar tanıyan mevzuatın varlığı yadsınamazsa da korunmaya muhtaç grupların gündelik hayattaki ihtiyaçlarının karşılanması sadece mevzuatla garanti altına alınamaz. Anayasanın korunmaya muhtaç gruplar için getirmiş olduğu ilke yasaların Anayasaya aykırılığının denetlenmesinde dikkate alınacak bir ölçüt olmanın yanında idarenin düzenleyici işlemleri ile somut durumlara ilişkin birel kararlarına ve yasaların yorumlanmasında hakimlerin takdirine yön verme gücü de olan önemli bir hukuki müessesedir.
Dolayısıyla Anayasanın bu ilkesi korunmaya muhtaç grupların hukukla karşılaştıkları her durumda dikkate alınması gereken bir ilkedir. Halbuki uygulayıcılar meseleyi sadece mevzuatın varlığına bağlamakta, böylece söz konusu grupları koruyan düzenlemelerin yokluğunda takdirlerini ve yorum imkanlarını devreye sokmamaktadırlar. Hatta yasalarla tanımlanan hakların dahi kullandırılmadığına sıklıkla şahit olmaktayız.
RUHSAT VERİLMESİNDE İSTİSNA TANINAN HALLERİN KAPSAMI
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (c) fıkrasında, engelli; fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey olarak tanımlanmaktadır.
İSTİSNADAN YARARLANANLAR
Yine 5378 sayılı Kanun’un “Erişilebilirlik” başlıklı 7. maddesinde ise, “Yapılı çevrede engellilerin erişilebilirliğinin sağlanması için planlama, tasarım, inşaat, imalat, ruhsatlandırma ve denetleme süreçlerinde erişilebilirlik standartlarına uygunluk sağlanır.” hükmü yer almaktadır.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 42 maddesinin 2. fıkrasında, “Özürlülerin yaşamı için zorunluluk göstermesi hâlinde, proje tadili kat maliklerinin en geç üç ay içerisinde yapacağı toplantıda görüşülerek sayı ve arsa payı çoğunluğu ile karara bağlanır. Toplantının bu süre içerisinde yapılamaması veya tadilat talebinin çoğunlukla kabul edilmemesi durumunda; ilgili kat malikinin talebi üzerine bina güvenliğinin tehlikeye sokulmadığını bildirir komisyon raporuna istinaden ilgili mercilerden alınacak tasdikli proje değişikliği veya krokiye göre inşaat, onarım ve tesis yapılır. İlgili merciler, tasdikli proje değişikliği veya kroki taleplerini en geç altı ay içinde sonuçlandırır. Komisyonun teşkili, çalışma usûlü ile özürlünün kullanımından sonraki süreç ile ilgili usûl ve esaslar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’nün 25.11.2021 tarihli ve E-14399437-622.02-1955527 sayılı görüş yazısında:
Projede bulunan ancak anayapının inşası sırasında yapılmayan bir asansörün sonradan inşasının 634 sayılı Kanunun 42 nci maddesi kapsamında mütalaa edilemeyeceği, anılan maddenin, anagayrimenkulün ortak yerlerinde -fakat projede öngörülmeyen- yenilik ve ilaveleri kapsadığı belirtilmiş ve:
“İlgili mevzuat hükümleri ve yargı kararları incelendiğinde; anagayrimenkulün mimari projesinde asansörün öngörüldüğü ve yerinin de ayrıldığı, ancak anayapının inşası sırasında yapılmadığı durumlarda, bağımsız bölüm maliklerinden her birinin mimari projenin olduğu gibi uygulanmasını isteme hakkına sahip olduğu, oylamaya gerek olmadığı, projede yer alan bu tesisin yapılmış olması durumunda da yapım giderlerine katılmak ve payına düşeni ödemekle yükümlü olduğu,” ifade edilmiştir.
RUHSAT BAŞVURULARINDA YETKİ
Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 42. maddesi hükmüne dayanılarak hazırlanan “Yapılarda Özürlülerin Kullanımına Yönelik Proje Tadili Komisyonları Teşkili, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” uyarınca, engellilerin ulaşımı ve kullanımına uygun olmayan yapıların uygun şekle getirilmesine yönelik proje değişiklik taleplerinin değerlendirilmesi için........
© Hukuki Haber
