BOĞAZİÇİ İMAR REJİMİNDE TADİLAT VE YAPI KAYIT BELGESİ
Boğaziçi, doğal yapısı ve tarihi önemi nedeniyle genel imar kurallarından ayrılarak, 2960 sayılı özel bir kanunla korunmaktadır. Kanun, bölgeyi “sahil şeridi” “ön görünüm”, “geri görünüm” ve “etkilenme” bölgeleri olarak dörde ayırmakta; her bir bölge için yapılaşma ve kullanım konusunda sıkı sınırlamalar getirmektedir. Bu düzenlemenin amacı, Boğaziçi'nin doğal ve kültürel dokusunu korumaktır. Ancak bu koruma yaklaşımı, bölgede yaşayanların mülkiyet hakkını ihlal etmeyecek şekilde uygulanmalıdır. Mevcut değerlerin korunması kadar, zorunlu tadilatların gereksiz yere zorlaştırılmaması ve mülkiyet hakkının kullanılabilir olması da önemlidir. Bu yazıda, Boğaziçi’nin imar rejimini belirleyen temel ilkeleri ele alacak; özellikle yapı kayıt belgesi bulunan yapılarda kazanılmış hak meselesini, Danıştay’ın farklı tarihlerde verdiği kararlar çerçevesinde tartışacağız.
1) Boğaziçi Alanı Nedir?
Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinden, öngörünüm bölgesinden, geri görünüm bölgesinden ve etkilenme bölgelerinden oluşan ve sınırları ve koordinatları 2960 sayılı Kanuna ekli krokide işaretli olan ve 22/7/1983 onay tarihli nazım planda gösterilen alandır.
Bu kapsamda Boğaziçi Alanı 4 ayrı bölgeden oluşmaktadır. Bunlar kısaca şöyledir;
a) Boğaziçi Sahil Şeridi
Boğaziçi kıyı kenar çizgisi ile 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen hat arasında kalan bölgedir.
b) Öngörünüm Bölgesi
Boğaziçi sahil şeridine bitişik olan ve 22/7/1983 tarihli 1/1000 ölçekli imar uygulama planında gösterilen bölgedir.
c) Geri Görünüm Bölgesi
Öngörünüm bölgesine bitişik olan ve 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen coğrafi bölgedir.
d) Etkilenme Bölgesi
Öngörünüm ve geri görünüm bölgeleri dışında 22/7/1983 tarihli ve 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen ve Boğaziçi sahil şeridi, öngörünüm ve geri görünüm bölgelerinden etkilenen bölgedir.
Görüldüğü gibi 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında gösterilmiş ve Boğaziçi kıyı kenar çizgisinden içeri doğru gelindikçe değişen 4 ayrı bölge Boğaziçi Alanı kapsamında yer almakta olup, anılan her bölgenin imar koşulları da ayrı olarak belirlenmiştir.
2) Boğaziçi Alanı’nda İmar Uygulamalarına İlişkin Yetki Hangi Kurumlara Aittir?
"Boğaziçi Sahil Şeridi" ve "Öngörünüm" bölgelerindeki uygulamalarda İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı, "Geri görünüm" ve "Etkilenme" bölgelerindeki uygulamalarda ise ilgili İlçe Belediye Başkanlıkları yetkilidir.
Bu bağlamda İstanbul’un Boğaziçi Alanı kapsamında olan ilçeleri; Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz ve Üsküdar’dır.
3) Boğaziçi Kanunu Kapsamında Bulunan Yerler Hakkında Mülkiyet Hakkına Dair Kriterler
Boğaziçi Kanunu, bölgenin doğal ve tarihi dokusunu korumak amacıyla yapılaşmayı önemli ölçüde sınırlandırır. Bu sınırlandırmalar kamu yararına dayansa da, Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının özüne dokunmamalıdır. Zira kamu yararı gerekçesiyle yapılan her müdahale, ölçülülük ilkesine uygun olmak zorundadır.
Bu çerçevede:
- Kısıtlamanın meşru bir amaca dayanması,
- Uygulamanın zorunlu ve orantılı olması,
- Mülkiyetin tamamen işlevsiz hale gelmemesi,
- İdarenin keyfi uygulamalardan uzak durması,
- Mülkiyet sahibine hiçbir tadilat veya kullanım hakkı tanınmaması gibi aşırı sınırlamaların hak ihlali teşkil etmemesi gerekir.
Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında da, kamu yararı amacıyla yapılan müdahalelerde mülkiyet hakkının kullanılabilirliğinin tamamen ortadan kaldırılmasının ölçüsüzlük teşkil edebileceği vurgulanmaktadır. Bu nedenle, koruma amacıyla getirilen her yasaklayıcı düzenlemede, hakkaniyetli bir denge kurulması; hem kamu menfaatinin hem de bireysel hakkın birlikte gözetilmesi gerekmektedir.
Boğaziçi Kanunu kapsamında kalan taşınmazlarda yapılaşma sınırlamaları uygulanırken, Danıştay kararları mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına dair anayasal çerçeveyi esas almaktadır. Danıştay 6. Dairesi’nin E. 2018/5255, K. 2022/2870, T. 09.03.2022 ve E. 2020/6963, K. 2022/6156, T. 25.05.2022 sayılı kararlarında; Boğaziçi bölgesindeki yapılaşma sınırlamalarına karşı açılan davalarda Anayasa Mahkemesi’nin mülkiyet hakkı kararlarına açıkça atıfta bulunulmuş ve bu hakların kamu yararı gerekçesiyle tamamen bertaraf edilemeyeceği vurgulanmıştır.
“Anayasanın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmiş; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesinde de: "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmü yer almıştır.”
“Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.” (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
“Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır.” (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
4) Boğaziçi Alanında Yer Alan Yapılar İçin Düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin Durumu Nedir?
Kamuda imar barışı olarak bilinen 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesi ile, “(…) Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun ve 2960 sayılı Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir. (…) Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz. (…)” hükümleri getirilmiştir.
Anılan hükümler ile, Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde olup, bu Yasa ile eklenen kroki ile........
© Hukuki Haber
