menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU

9 1
08.09.2025

1.GENEL OLARAK

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu TCK’nın 134. Maddesinde şöyle düzenlenmiştir; (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.

Özel hayatın gizli­liğinin ihlâli TCK’da suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaşam alanına gire­rek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması ve kaydedilmesi cezalandırılmaktadır. Böylece elde edilen saptama ve kayıtlardan herhangi bir suretle yarar sağlanması veya bunların başkalarına verilmesi veya diğer kim­selerin bilgi edinmelerinin temini veya basın ve yayın yoluyla açıklanması suçun ağırlaşmış şeklini oluşturmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmış­tır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir[1].

Özel hayatın gizli­liğinin ihlâli suçları TCK’nın 137. maddesine göre kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Temel hak ve özgürlükler, bireylere ait olan ve diğer bireyler ile devletin ihlal etmesine karşı anayasal seviyede korunan haklardır. Bir hakkın anayasal düzeyde korunması, o hakkın özüne dokunulmadan anayasada gösterilen nedenlerle bağlı olmak kaydıyla ancak kanunla sınırlanabileceği anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğinin korunması da kişilerin hakları ve ödevleri kapsamında temel hak ve özgürlüklerden birisidir[2].

Özel hayat önemli bir kavram olup her insanın kendine ait bir özel hayat çevresi vardır. Bu, bireyin küçük dünyasını oluşturur ve devlet ya da üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine karşı korunmuştur[3]. Anayasamıza göre, herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (m. 20)[4]; kimsenin konutuna dokunulamaz (m. 21); herkes haberleşme hürriyetine sahiptir, haberleşmenin gizliliği esastır (m. 22). Soyut olarak belirtilen bu özgürlükler korunan hukuki yararlar olarak Türk Ceza Kanunu’nda somutlaşmaktadır[5].

Özel hayat ise istenirse ancak en yakın bir veya birkaç kişiyle paylaşılabilen, esasen gizli olan, nisbi sırlar barındıran bir alandır. Özel hayat, bedeni ve manevi bütünlüğünü de içerir. Hayatın özel yanı her hukuk devletinde koruma altına alınmıştır. Hayatın gizli alanı ise, kişinin kimseyle paylaşmadığı sır, gizli duygu ve düşünce alanıdır. Bu alana kişinin kendisiyle baş başa kaldığı alan, kişinin son sığınağı da denebilir[6].

Suçla korunan değer özel hayattır. Bu suç tipi Anayasada yer alan “herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz”, düzenlemesinin yaptırımını göstermektedir[7]. Özel hayat hakkı, insan hakları ve anayasal boyutunun yanı sıra özel ilişkiler açısından da gündeme gelebilmektedir. Özel hayat, toplumsal ve bireysel gelişmenin temeli olup bireyin devletle olan “dikey ilişkileri” ile bireyin bireyle olan “yatay ilişkilerini” ilgilendirir[8]. Özel hayat, bireyin kişiliğini geliştirmek ve değerlerine başkalarının müdahalesini engellemek için başka insanlar tarafından bilinmesini istemediği olgu ve olaylar bütünüdür[9].

Fail ancak gerçek kişi olabilir. Ancak tüzel kişilerin televizyon, radyo, gazete veya sosyal medya yoluyla işlediği suçlarda fail özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişi ve yayın yönetmeni sorumludur. Ayrıca tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri de uygulanacaktır. Tüzel kişilerin özel hayatları olamayacağı için sadece gerçek kişilere yönelik olarak özel hayatın gizliliği suçu işlenebilmektedir.

2. SORUŞTURMAYA İLİŞKİN KORUMA TEDBİRLERİ

Özel hayatın gizliliği suçu açısından TCK’daki 134/1. maddesindeki suçun cezasının alt sınırı gözetildiğinde eğer kaçma ve/veya delilleri karartmaya yönelik kuvvetli suç şüphesi oluşturan olgular bulunmuyorsa gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin uygulanmasında hukuk güvenliği ve kamu düzeni açısından hukuki ve fiili yarar bulunmamaktadır.

TCK’nın 134/2. maddesindeki suç açısından somut olayın özellikleri ve dosyadaki delillere göre suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe varsa ve CMK’daki tutuklama koşulları oluşmuş ise tutuklamaya sevk edilmelidir. Somut olayların oluş ve işleyiş şekli göz önünde tutularak dosyadaki deliller ışığında cezaların caydırıcılığı ve ıslah edici fonksiyonları kapsamında gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin işletilmesinde koşullarının oluşması şartıyla kamu düzeni açısından hukuki ve fiili yarar bulunmaktadır.

Soruşturma aşamasındaki ifade sırasında şüphelinin müdafisi yoksa CMK'nın 151/3. maddesi gereğince alt sınırı 5 yılı geçmediğinden müdafi görevlendirilme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Gizli ve saklı olan bir şeyin meydana çıkarılabilmesi için konutta veya ilgilinin özel alanında arama yapılabilir. Arama işlemi, temel haklardan biri olan özel yaşamın gizliliği ilkesini kısıtladığı için Anayasa’nın 13. maddesi doğrultusunda hâkim kararı koşuluna bağlanmıştır[10].

Hayatın gizli alanı mutlak dokunulmaz olması karşısında bu alana örneğin, arama koruma tedbiri ile yapılacak müdahale, aramayı hukuka aykırı kılar. Buna göre aramanın konusunu, kural olarak, kişinin cinsel yaşamını ortaya çıkaracak belgelerin aranması oluşturamaz. Bununla birlikte, devletin suçla mücadelesinin bir gereği olarak hayatın özel alanına bir koruma tedbiri ile müdahale mümkün olmalıdır. Ancak böyle bir tedbire başvururken oranlılık ilkesinin bir gereği olarak, bundan beklenen fayda ile ihlal edilen menfaat arasındaki denge her zaman gözetilmek zorundadır. Denge, ihlal edilen menfaat lehine bozulduğu an hayatın özel alanı ihlal edilmiştir. Bu anlamda örneğin, hiçbir gerekçe yokken kişinin gece yarısı evinin aranması, onun özel yaşam alanının ihlalidir. Devletin suçla mücadele etme gerekçesi artık burada geçerli değildir[11].

Özel hayat kişinin dışardan gizlediği ve başkalarının öğrenmesini arzu etmediği bir alan olup CMK’da düzenlenen arama, el koyma, iletişimin tespiti, dinleme ve izlemenin hukuka uygun bir şekilde yapılması ve verilerin hukuka uygun olarak kullanılması şarttır[12].

5271 sayılı CMK., 140. maddede “Teknik araçlarla izleme” adı altında uzaktan görüntülemeye veya uzaktan dinlemeye izin vermektedir. Ancak, bu hüküm, bazı şartlarla birlikte, bir yandan suçlar bakımından bir kısıtlama getirirken, öte yandan yer bakımından da bir kısıtlama getirmiş bulunmaktadır. Gerçekten, Kanun, “…şüpheli veya sanığın sadece...kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve iş yeri teknik araçlarla dinlenebilir, ses ve görüntü kaydı alınabilir” demekle, kamuya açık yer ve iş yeri konumunda olmayan, konut ve eklentilerini, konut yerine geçen mahalleri teknik araçlarla izlemenin dışında bırakmış olmaktadır. Böyle olunca, buralarda, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri kayıt etmek, ifşa etmek, yayınlamak suç oluşturacaktır[13].

3. EYLEM

Serbest hareketli bir suç olup değişik şekillerde işlenmektedir. Sanığın kullanmış olduğu cep telefonunun kamerası ile yoldan geçen katılanların fotoğraflarını çekmesi[14], sanığın sahte isimle açmış olduğu facebook hesabından müştekinin kendi kullanımında olan facebook hesabından daha önceden paylaşmış olduğu fotoğrafını alarak profil fotoğrafı olarak kullandığı ve bu hesaptan katılanın cep telefonu numarasını paylaşması özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaktadır. Sanığın eşi olan müştekinin cinsel hastalığı olduğuna ilişkin özel hayatına ilişkin gizli olan bir bilgiyi tanığa göndermesi özel hayatının gizliliğini ihlal ettiği eylemi oluşturmaktadır. Yine müştekinin dosya dışı şahıs yapmış olduğu görüntülü konuşmayı ve video kaydı içeriğinde müştekinin yüzünün ve cinsel organlarının göründüğü halde, dosya dışı şahıs videoyu sanığa göndermiş ise ve sanık video kaydını internet üzerinden yayınlarsa sanığın eylemi 5237 sayılı Kanunun 134. maddesindeki suçu oluşturmaktadır.

Anahtar deliğinden yahut kurduğu bir düzenekle, evin bir sakininin, öteki sakinini, konuğu, hizmetçiyi yatak odasında soyunurken seyredilmesi; birinin evinin bahçesindeki ağaca çıkarak komşunun evinin içini gözetlemesi; kimin girip çıktığını öğrenmek masadıyla bir kimsenin evinin kapısının gözetlenmesi; çalıştığı işyerinde ne olduğunu merak ederek arkadaşının masasının gözüne bakması; bir kimsenin çantasının karıştırılması; posta kutusuna bakılması; otel, pansiyon vs. çalışanının müşterinin odasında eşyasını karıştırması; kimin kimle beraber olduğunun araştırılması özel hayatın gizliliğinin ihlalidir[15]. Ayrıca kişinin plajda güneşlenirken fotoğrafının çekilmesi, kamusal alanda kişinin sürekli takip edilmesi, kamuya açık alanda öpüşen çiftlerin fotoğrafının çekilmesi, metro veya otobüste bir kişinin fotoğrafının çekilmesi eylemleri de özel hayatın gizliliği ihlal suçunu oluşturmaktadır[16].

Aynı kapsamda olmak üzere bir kimsenin evinin gizlice gözetlenmesi, posta kutusunun veya cep telefonunun karıştırılması, deneme kabininde veya soyunma kabininde gizlice görüntü çekilmesi, bir kişinin uygunsuz görüntülerini kaydederek müştekinin rızası hilafına başkalarına göndermesi, sanık ile mağdurun MSN’de görüşme yaptıkları sırada sanığın mağdurun rızası dışında mağdurun soyunması veya hal ve hareketlerini kaydetmesi veya başkalarına vererek ifşa etmesi, sanık ile müşteki arasındaki özel yaşamlarına ilişkin mesaj metinlerinin başkaları ile paylaşılması, sanık tarafından müştekinin resminin çekilmesi, özel hayatın çıplak gözle seyredilmesi veya dinlenilmesi özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaktadır[17]. Yine bir AVM'nin bayanlar tuvaletine girip yan kabinde tuvalet ihtiyacını gidermek için gelen katılanı klozetin üzerine çıkarak seyreden sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 134/1-1.cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkûmiyet kararı verilmiştir[18].

Özel hayat kavramı belirlenirken mağdurun kişiliği, sosyal veya kültürel çevresi, varsa politik kimliği de göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda politikacı, sanatçı veya bürokratların özel hayat alanlarının diğer kişilere göre daha dar olarak değerlendirilmesi gerekir. Ancak bu ölçüt belirtilen kişilerin özel hayatlarının olmadığı anlamına gelmemektedir. Hâkim veya Cumhuriyet savcısının somut olayın özelliklerine göre özel hayat kavramının sınırlarını netleştirmesi şarttır[19].

Özel hayatın gizliliğini ihlal eylemi bazen suç teşkil eden diğer eylemlerle birlikte işlenebilmekte olup eylemlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Sanığın, müştekiye ait fotoğrafları müştekinin ailesi ve çalıştığı işyerine göndermek suretiyle tehdit ve müştekiyi etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede yaralamak suretiyle suça konu flaş bellek, cep telefonu ve ev anahtarını müştekiden tehdit ve cebir kullanarak alması eylemi kesintisiz olarak gerçekleştirdiğinde eylemler kül halinde müştekiye yönelik nitelikli yağma suçunu oluşturmaktadır. Aynı doğrultuda olmak üzere sanığın müştekiye ait kişisel veri kapsamında bulunan günlük kıyafetler ile çekilmiş resimlerini tanığa göndermesi ve müştekiye ait cep telefonunda bulunan numaraları ajandaya kaydetmek suretiyle ele geçirme şeklinde gerçekleşen eylemler bir bütün halinde 5237 sayılı TCK'nın 136/1. maddesinde düzenlenen verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturmaktadır. Öte yandan eylemler farklı zamanlarda farklı yerlerde gerçekleşmiş ise eylemleri ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

4. MANEVİ UNSUR

Bu suç taksirle işlenmez ancak doğrudan kastla işlenebilir. Saik önemli olmayıp özel kast da aranmaz. Suç kastının tespiti çok önemlidir. Hayatın olağan akışı çerçevesinde akla ve mantığa uygun bir değerlendirme yapılmalıdır.

Yargıtay incelemesine konu olan bir olayda, ilk derece mahkemesince, dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; sanığın bir dönem duygusal birliktelik yaşadığı katılanın bilgisi dahilinde öpüşürken çekindikleri resmi katılanın rızası dışında internet üzerinden paylaşmasına konu olayda, katılan ile ilişkilerinin zorla olmadığını ispat amacıyla paylaştığı gerekçesi ile suç kastının bulunmadığı gerekçesi ile sanık hakkında 5271 sayılı CMK'nın 223/2-c maddesi uyarınca beraat kararı verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı yapılan inceleme sonunda, katılanın rızası dışında katılan ile öpüştükleri resmi internet üzerinden yayınlayan sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 134/2. Maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş olup temyiz istemi Yargıtay tarafından esastan reddedilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir[20]. Mağdurun çeşitli saiklerle sanık ile rızasıyla öpüşmesinin kayda alınmasını kabul etmesi bu görüntülerin internette paylaşılmasına izin verdiğini anlamına gelmez. Hayatın olağan akışı içerisinde normal bir insan öpüşme görüntülerinin internet üzerinden paylaşmasına izin vermez. Mahkeme kararlarının akla, mantığa ve hayatın olağan akışına uygun olması gerekir. Hakimlerin mağduru eylemleri üzerinden örtülü de olsa kınama hakkı bulunmamaktadır. Hukuk ahlaki değerlendirme araca olarak kullanılamaz.

Failin, suçun konusunu oluşturan davranışların özel hayat alanına dahil olduğunu bilmesi gerekir. Aksi halde, failin kastından bahsedilemez. Bunun yanında failin bu suçla ulaşmak istediği amaç önem taşımaz[21].

5. HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Hukuka aykırılık suçun unsurlarından biri olup hukuk düzeni ile çatışarak hukuka karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Fiilin kanuni tipe uygun olması halinde, eylemin suç oluşturup oluşturmadığı fiilin haksızlık olup olmamasına göre değişecektir. Haksızlık ancak failin eyleminin bütün hukuk düzeniyle çeliştiği, yani hukuka aykırı olduğu zaman söz konusu olur. Kanuni tipine uygun bir fiil işlenmiş olmasına rağmen, böyle bir fiilin işlenmesine olanak tanıyan bir hukuk kuralının bulunması halinde, işlenen fiilin hukuka aykırı olduğundan söz edilemez. Hukuk düzeni tarafından bir fiilin işlenmesine müsaade eden ve dolayısıyla fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldıran bu nedenlere, hukuka uygunluk nedenleri denilmektedir[22]. Hukuka aykırılık, sadece ceza hukukuna değil, tüm hukuk düzenine aykırılıktır. Bir başka ifadeyle, hukuka aykırılık bütün hukuk düzeni ile fiil arasındaki münasebetin ifadesidir[23].

Hukuka uygunluk nedenleri kural olarak bütün suçlar için geçerlidir. Bu bakımdan suçun kasten veya taksirle işlenmesi arasında bir fark yoktur. Keza icrai veya ihmali hareketle işlenmesi de önemsizdir. Ancak Kanunda bazı fiillerin yapılmasına sadece belli suç tipleriyle ilgili olarak izin verilmiş olabilir. Bu halde de sonuç değişmeyecektir ve sırf o fiilin yapılmasına izin veren kural diğer hukuk dalları bakımından da hukuka uygunluk sebebi teşkil edecektir. Örneğin TCK’nın 127’nci maddesinde düzenlenen isnadın ispatı ve 128’inci maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı şeklindeki hukuka uygunluk sebepleri, yalnızca hakaret suçu bakımından ve fakat bu fiille ilgili olarak tüm hukuk düzeni bakımından hukuka uygunluk etkisi doğurur. Buna karşın kanunun genel hükümler kısmında düzenlenen hukuka uygunluk sebepleri bünyesi ve mahiyetleri elverişli olan her fiil bakımından geçerlidir[24] .

Türk Ceza Kanunu’nda genel hukuka uygunluk nedenleri, kanunun hükmünü yerine getirme (m. 24/1), meşru savunma (m. 25/1), hakkın kullanılması (m. 26/1) ve ilgilinin rızası (m. 26/2) olmak üzere dört şekilde düzenlenmiştir. Her suçun özelliğine göre farklı hukuka uygunluk nedenleri bulunmaktadır.

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarında fiil, hukuka aykırı olmalıdır. Kanun emrinin veya yetkili merciin emrinin yerine getirilmesi halinde fiil hukuka uygundur ve dolayısıyla suç oluşturmaz. Bu bağlamda, örneğin suç şüphesi altında olan bir kimsenin hâkim kararı ile günlük yaşantısının izlenmesi, evinin gözetlenmesi, vs., özel hayatın gizliliğinin ihlali olmaz (TCK.m.139, 140). Buna karşılık özel dedektif tutarak bir kimsenin izletilmesi hem izleten hem de izleyen bakımından özel hayatın gizliliğinin ihlali suçu olur[25].

Hakkın kullanılması kapsamında olmak üzere kendisini aldattığını düşünen eşini izleyerek görüntülerini çeken kişinin kumpas oluşturmayan eylemleri de hukuka uygun olup özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmamaktadır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;” İlk Derece Mahkemesince, dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; sanığın boşanma aşamasında olduğu eşi D…'i gece saatlerinde katılan V..'in aracında görerek peşlerinden gittiği, katılanın aracı durdurup araçtan indiği sırada sanığın cep telefonu kamerası ile katılan ve D..'i video kaydına aldığı olayda sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 134/1. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak sanığın boşanma aşamasında olduğu eşinin kendisini aldattığından şüphelenerek, gece saatlerinde ıssız bir yer olması nedeniyle bir başka tanığın da bulunmaması nedeniyle durumu ispatlamasının görüntü kaydı alması dışında mümkün olmadığı, delil elde etmek için görüntü kaydına aldığı yolundaki beyanı ile söz konusu görüntülerin ifşa edildiğine, çoğaltılarak dağıtıldığına ilişkin herhangi bir beyanı da bulunmadığı, sanığın mağduru ve katılanı sürekli takip ederek onların yaşamını gözetim altında tuttuğuna ilişkin bir beyanı da bulunmadığı gözetildiğinde sanığın üzerine atılı özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun unsurlarının oluşmadığı nedeniyle 5237 sayılı Kanun'un 223/2-a maddesi uyarınca beraatına karar verilmiştir. Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve Kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşılmakla, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin kararında katılan vekili tarafından öne sürülen tüm temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanunun 289/1. maddesi ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun'un 302/1. maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına dava dosyasının, 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca Muğla 1. Asliye Ceza Mahkemesine Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 23.06.2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[26]”.

CMK’nın 75, 76, 77 ve 78. maddelerinde beden muayenesinin yapılmasına ve kan veya benzeri biyolojik örneklerle, saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınmasına ve bu şekilde elde edilen örnekler üzerinde moleküler genetik inceleme yapılmasına izin verilmektedir. Ancak bu işlemler belli koşullara bağlanarak özel hayatın gizliliği güvence altına alınmıştır. CMK’nın 80. maddesi ile bu hükümlere göre alınan örnekler, kişisel veri niteliğinde olduğundan, başka bir amaçla kullanılamayacağı ve başkasına verilemeyeceği düzenlenmiştir. Ayrıca kişisel veriler, kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hallerinde Cumhuriyet Savcısının huzurunda derhal yok edilecektir[27].

Özel hayatın gizliliği eylemlerinde rıza bir hukuka uygunluk nedenidir. Rızanın bulunup bulunmadığının somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekir. Mağdurun sadece faili gönderdiği veya failin çekmesine izin verdiği fotoğrafların üçüncü kişiye gönderilmesinde rızasının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir[28].

6. İŞTİRAK

İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen suçun, birden fazla kimsenin önceden iş birliği yapmaları sonucu gerçekleştirmeleri olarak tanımlanmıştır. İştirak bakımından kural olarak bir özellik taşımaz.

Suç ortaklarının iştirak katkılarının karşılıklı olarak birbirlerini ta­mamlamadığı durumlarda da müşterek faillik mümkündür. Bazı hâllerde failler, her biri suçun kanuni tanımındaki bütün unsurları tek başına gerçek­leştirmek üzere, bir anlaşmaya varabilir[29]

Kişi suçu bir başkasını araç olarak kullanmak suretiyle gerçekleştirebilir. Bu durumda dolaylı faillik söz konusudur. Dolaylı faillikte, arka plandaki kişi, suçun icraî hareketlerini gerçekleştiren şahsın ve hareketinin üzerinde hâkimiyet kur­maktadır ve bu hâkimiyet nedeniyle, fail olarak sorumlu tutulmaktadır. Suçun işlenmesinde kusur yeteneği olmayan kişilerin araç olarak kul­lanılması durumunda, dolaylı faile verilecek olan cezanın bu nedenle artı­rılması kabul edilmiştir. Zira bu durumda sadece bir suç işlenmemekte, ken­disini yönlendirme yeteneği olmayan kişiler istismar da edilmektedir[30].

Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan bir kişinin başkası tarafından bu suçu işlemeye karar verdiril­mesidir. İzlenen suç politikasının gereği olarak, azmettirenin suçun kanun­daki cezası ile cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezasının belli bir oranda artırılması uygun görülmüştür. Ancak, çocukların suça azmetti­rilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmayacaktır. Bu durumlarda azmettirenin ceza­sında artırım öngörülmesinin hukukî dayanağı, ayrıca, azmettirme olgusu­nun tek başına bir haksızlık ifade etmesidir. Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında verilecek cezada indirim yapılabilecektir. Bu durumda indirim yapılması hususunda hâkim takdir yetkisine sahiptir. Bu hükmün uygulana­bilmesi için, kişiliğe ilişkin olarak verilen bilginin maddî gerçeğin ortaya çıkmasını sağlaması gerekir[31].

Bağlılık kuralı, suç ortaklarından bazılarında faillik için aranan şartların bulunmaması hâlinde, bu kişilerin işlenen suçtan sorumlulu­ğunu sağlamaktadır. Böylece; suçun işlenişinde hâkimiyet kuramadığı veya özel faillik niteliğini taşımadığı için fail olarak sorumlu tutulamayan bir suç ortağı, bağlılık kuralı sayesinde, gerçekleşen suçtan sorumlu tutulabilmekte­dir. Bağlılık kuralının gereği olarak, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilmesi için, failin işlediği fiilin kasten işlenmesi ve hukuka aykırı olması gerekir ve yeterlidir. Failin bu fiil nede­niyle ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur. Yine, cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kişisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukukî sonuç doğururlar[32].

Azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluk için, suçun tamam­lanmış veya en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir. Bu so­nuç, bağlılık kuralının niceliksel etkisinden çıkarılmaktadır[33].

Özel dedektifi azmettiren kişi özel dedektif ile aynı cezayı alacaktır. Özel dedektife özel hayatın gizliliğini ihlal eyleminde yardımda bulunan kişi ise TCK’nın 39. Maddesi kapsamında yardım eden sıfatıyla iştirak hükümleri gereğince ceza alacak olup cezasından indirim yapılacaktır.

7. TEŞEBBÜS

Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hare­ket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleşti­rememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirle­nirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenme­sindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dik­kate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir[34].

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarına teşebbüs mümkün olup Yargıtayın bir kararında tuvalet penceresinden içeriye bakmak amacıyla merdivene çıkan sanığın, özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işlediği, ancak elinden olmayan sebeplerle içeriyi gözetleyemediğinden suçun teşebbüs aşamasında kaldığını belirtmiştir[35].

8. İÇTİMA

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir. TCK’nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir........

© Hukuki Haber