TUTUKLAMA
I. GENEL GİRİŞ
A. Tutuklama Nedir ve Nerede Düzenlenmektedir?
Tutuklama, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenleme alanı bulan bir koruma tedbiridir. Başka bir tanım ve anlatım ile tutuklama, tevkif anlamına gelmekte ve ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama, koruma tedbirlerinden yalnızca bir tanesidir. Yakalama, gözaltına alma, arama, el koyma gibi başkaca koruma tedbirleri de mevcuttur. Ancak koruma tedbirlerinin belki de en önemlisi ve etkisi ile sonuçları ağır olan tutuklama tedbiridir. Zira şüpheli veya sanık, tutuklanması halinde belli bir süre hürriyetinden yoksun kalmaktadır.
B. Tutuklamanın Mahiyeti
Tutuklama; bir mahkumiyet veya ceza değil, aksine yalnızca bir koruma tedbiridir. Tutuklama tedbiri, şüpheli veya sanık hakkında uygulanmakta ve tutuklama kararı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının her evresinde, hatta hükmün kesinleşmesine kadar verilebilmektedir. Hükmün kesinleşmesinden sonra ise, hakkında verilen mahkumiyet hükmü kesin olan ya da kesinleşen fail, artık hükümlü sıfatını almakta ve bu aşamadan itibaren hükümlü hakkında kesinleşen cezanın infazı söz konusu olmaktadır.
C. Tutuklama Hangi Tür Uyuşmazlıklarda Karşımıza Çıkmaktadır?
Tutuklama, kural olarak ceza uyuşmazlıklarında uygulanan bir tedbir olup; doğrudan Ceza Hukuku’na ilişkin bir müessesedir ve tutuklama tedbiri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan iki hal dışında ceza davaları ile soruşturma safhasında karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için suç isnadı ile devam eden soruşturma veya kovuşturma evresinin bulunması gerekmektedir.
D. Konuyla Yakından İlgili Kavramlar
Tutuklama müessesesi açıklanırken bilinmesi gereken başlıca kavramlar bulunmaktadır. Bu kavramlar, soruşturma, kovuşturma, sorgu, şüpheli, sanık, suça sürüklenen çocuk, müdafii ve vekil kavramlarıdır.
Soruşturma
Yetkili merciilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evredir.
Kovuşturma
İddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evredir.
Sorgu
Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesidir.
Şüpheli
Soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişidir.
Sanık
Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir.
Suça Sürüklenen Çocuk
Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuktur.
Müdafii
Şüpheli, sanık veya suça sürüklenen çocuğun ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı ifade etmektedir.
Vekil
Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı ifade etmektedir.
II. TUTUKLAMA MÜESSESESİ
A. Tutuklamanın Şartları
1. Genel Olarak
Tutuklamanın şartları denildiğinde akla, hangi hallerde ve koşullar altında tutuklama kararının verilebildiği gelmektedir. Başka bir ifadeyle her işlenen ya da işlendiği iddia edilen suçta, tutuklama kararı verilmemektedir. Zira tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için tutuklamanın ağırlığıyla orantılı bazı şartların oluşması gereklidir.
Tutuklamanın Şartları
1) Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Delillerin Olması
2) Tutuklama Nedeninin Bulunması
3) Tutuklama Yasağının Bulunmaması
4) Tutuklamanın Ölçülü Olması
5) Hakim veya Mahkeme Kararı
Görüldüğü üzere, tutuklama tedbirine her durum ve koşulda değil, ancak yasal düzenlemede yer alan şartların birlikte oluşması halinde karar verilebilmektedir. Örneğin tutuklama yasağının bulunmadığı herhangi bir suç isnadı halinde, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığına rağmen tutuklama nedeninin bulunmaması durumunda, şüpheli hakkında tutuklama kararı verilememektedir. Yahut başka bir olayda adli kontrol tedbirlerinin uygulanması suretiyle ölçülülük ilkesine uygunluk sağlandığında, yine tutuklama kararı verilememektedir.
2. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Delillerin Bulunması
Şüphe, bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba olarak tanımlanmaktadır. Ancak Ceza Hukuku bakımından şüphenin derecesi, olağan hayata oranla daha fazla önem arz etmekte ve farklı müesseseler yönünden birbirinden başka şüphe dereceleri aranmaktadır. Örneğin arama ve el koyma tedbirleri için makul şüphe gerekirken, kamu davasının açılması maksadıyla iddianamenin düzenlenebilmesi için yeterli şüphe gerekmektedir. Ancak tutuklama tedbiri bakımından makul ya da yeterli şüphe değil, kuvvetli suç şüphesi ile bunu gösterir somut delillerin varlığı gerekmektedir. Mahkumiyet hükmü içinse, kuvvetli suç şüphesi dahi yeterli olmamakta ve sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin nitelikte, somut delillerin bulunması zorunlu olmaktadır. Bu doğrultuda şüpheli veya sanık tarafından atılı suçun işlendiği yönünde duyulan şüphenin yoğunluğu kuvvetli olmakla birlikte, bu kuvvetli suç şüphesinin somut delillerle ortaya dökülmesi ve dosya kapsamında somut olarak delillendirilmesi gerekmektedir.
3. Tutuklama Nedeninin Bulunması
Tutuklama Nedeni
1) Herhangi Bir ya da Birden Fazla Tutuklama Nedeninin Varlığı
2) Tutuklama Nedeninin Varsayılabildiği Hallerin Varlığı
3) CMK Madde 100/2’de Sayılan Tutuklama Nedenleri
4) CMK Madde 100/3’te Sayılan Katalog Suçların Varlığı
a. Herhangi Bir ya da Birden Fazla Tutuklama Nedeninin Varlığı
Tutuklama tedbiri için şüpheli veya sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini gösterir somut olgu ve delillerin bulunması gerekli ise de yeterli olmayıp, en az bir tutuklama nedeninin de bulunması gereklidir. Her bağımsız olayda bir ya da birden fazla tutuklama nedeninin gerçekleşmesi mümkündür. Farklı bir anlatımla herhangi bir olayda yalnızca bir tek tutuklama nedeni oluşmuşken, başka bir olayda birden fazla tutuklama nedeni birlikte bulunabilmektedir. Örneğin ısrarlı takip suçu yönünden ısrarlı fiillerini bir türlü kesmeyen ve rahatsızlık verme eylemlerini ısrarla devam ettiren, mağdureyi sürekli olarak rahatsız eden sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi gereklidir. Zira bazı olaylarda adli kontrol tedbirlerinin hiçbir şekilde etkisi olmamaktadır. Eski eşini veya ayrı yaşama hakkı bulunan eşini ya da yıllardır kendisiyle görüşmeyen ve görüşmek istemeyen reşit çocuğunu devamlı surette rahatsız eden erkek şahıs hakkında yurt dışı çıkışın yasaklanması yönündeki adli kontrol, rahatsız ve takip edilen kadınları kesinlikle korumamaktadır. Benzer şekilde şüpheli veya sanığın haftada bir ikametgahına en yakın kolluk birimine giderek imza atması şeklindeki adli kontrol yükümlülüğü de mağdurenin rahatsızlığını doğrudan önlememektedir. Aksine söz konusu adli kontrol tedbirleri, çoğu zaman şüpheli veya sanığı tahrik etmekte ve fail, eylemlerinin dozunu artırarak sürdürmektedir. Hatta birçok olayda kolluk tarafından telefonla aranarak uzaklaştırma kararının tebliği istenen şüphelinin, kolluğa gitmeden önce doğrudan rahatsız ettiği kadını aradığı veya kadının yoluna çıkıp ona hakaret ettiği ya da tehdit ve/veya yaralama suçlarını işlediği görülmektedir. Bu halde koruma kararı tebliğ edilmediği için ülkemizde ihlalden ötürü ceza da verilmemektedir. Ama artık buna dur denilmesi gerekmektedir. Aynı hususlar, adli kontrol kararları sonrası yaşanan öfke kontrolsüzlüğünde de görülmektedir. Bu bakımdan bazı hallerde elektronik kelepçenin varlığı dahi, karşı tarafı durdurmamakta ve failin yeni ihlallerle yasaklanan alana girmeye teşebbüs ettiği, ancak ihlallere rağmen mahkemelerce tutuklama kararı verilmediği, polis tarafından telefonla aranan sanığın, yasaklanan muhitten ve girmemesi gereken alandan uzaklaştırıldığı şeklinde açıklamayla sağlıklı hiçbir işlem yapılmadığı görülmektedir. Oysa sanıktaki bu rahatlık, karşı tarafı olan mağdurede bulunmamakta ve mağdure, failin elektronik kelepçe ile korunan alana girmesiyle, kendisine fiziken zarar verilmese de gün boyu tedirgin olmakta ve kolluk tarafından mağdureye konutundan dışarı çıkmaması, dışarıda ise hemen evine dönmesi söylenmekte, mağdure tüm gün rahatsız olduğu gibi aslında her ihlalde günlerce özgürlüğünden yoksun kalmaya mahkum edilmektedir. Benzer şekilde mağdure, yeniden suç duyurusunda veya ihlalden ötürü şikayette bulunduğunda etkili bir sonuç olmayıp, suç duyurularından uygulamada takipsizlik kararı olarak bilinen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların verildiği, elektronik kelepçeye dair koruma kararında yer alan kilometrenin ihlal edilmesinin de aile mahkemelerince adeta hoş görüldüğü ve ceza verilmesine yer olmadığı kararlarının verildiği, her iki karara yapılan itirazların da sürekli olarak hukuksuz şekilde reddedildiği görülmektedir. Oysa mağdure elektronik kelepçenin varlığına rağmen sıklıkla rahatsız edilmektedir. Beş yıla yakın zaman müddetince rahatsızlık eylemlerini sürdüren ve birden fazla kişinin hayatını yok etmeye çalışan sanık, ülkemizde neden tutuklanmamaktadır? Bu halde tutuklama kararının verilmesi gerekirken, sürekli olarak serbest bırakma kararlarının verilmesi ve failin seyahat özgürlüğünün bulunduğundan bahsedilip mağdurelerin evlere kapatılması hukuksuzluktan başka bir şey değildir. Zira bir hukuk devletinde ısrarlı takip suçlarında ve eylemlerinde tutuklama kararı verilmesi için ille de taraflardan birinin ölmesi mi........
© Hukuki Haber
