Canına tak etmek...
Canına tak etmek...
İnsan hayatında bazen çok zorlandığı, durumu idare etmek için aşırı çaba gösterdiği ve adeta kendi dayanma gücünü test ettiği durumlar/dönemler yaşar. Bunların bir kısmı aslında kendisinin son verebileceği, bir kısmı da tamamen elinde olmayan faktörlerden dolayı katlanmak zorunda kaldığı şartlardan doğmuş olabilir. Zorluğun, hoşnutsuzluğun, huzursuzluğun veya mutsuzluğun kaynağı ne olursa olsun, öyle bir an gelir ki, zorladığımız "dayanma gücü" bizi yarı yolda bırakır ve sonrasında olaylar bir doğal felaket gibi olanca şiddetiyle akmaya başlar...
Bu süreç aslında çok uzundur ancak patlama o kadar şiddetli olur ki dışarıdan bakıldığında soğumuş bir yanardağın birdenbire tekrar aktif hale gelmesi gibi görünür. Hep vurgularım; insan canlısı, kendisi için iyi veya kötü olanı ona fısıldayan bir "içsel pusula" ile dünyaya gelir. Fısıldayan diyorum çünkü bu pusulanın sesi kendinden çok kısıktır; bu sesi duyabilmek için egzersiz gerekir, iç huzuru gerekir, sakinlik gerekir... Bu iç pusulaya doğuştan sahibiz ancak onu hakkını vererek kullanmamız ve bize usulca gösterdiği yönde ilerleyebilmemiz yıllarımızı alır.
İnsan kendisini iyi hissedeceği sosyal ve fiziksel ortamları, uğraşları, eğitimleri, görsel ve işitsel uyaranları her zaman bilir. Daha doğrusu, iç pusulasının sesi ona........
© HTHayat
