menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Direniş ve tiyatro, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun

11 0
29.03.2025

Bazen yüzlerce kelimeyle kuracağınız cümlelerin ihtimalleri sizi yazacaklarınızdan alıkoyar. Bir türlü bilemezsiniz söze nereden başlayacağınızı. Her büyük cümle saatler içinde önemini yeni gelene bırakır. Sonra bakarsın ki hepsi değerli, hepsi bütünün parçası. İşte geride bıraktığımız haftanın bendeki karşılığı her yöne savrulmuş cümleler.

Doğada çığ tehlikesi olan yerlerde bazen bir dalın kırılması, bazen bir bebeğin ağlaması kar kütlelerini tetikler. Ve tüm yerleşim alanı çığın altında kalır. Ülkemizde demokrasi epeydir tehdit altında. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, ertesi sabah gözaltına alınması ve sonrasında tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmesi ile sürmekte olan baskılar, sansürler öncelikle geleceklerini tehdit altında hisseden gençlerden başlayarak topluma yayıldı. Toplumun hareketlenmesi, çığ misali büyüyerek devam ediyor.

Bu iklimde 27 Mart, Dünya Tiyatro Günü tüm dünyada ve ülkemizde kutlandı. Tiyatro, sahnedeki oyuncularla izleyiciler arasında kurulan bir bağ olduğu kadar, toplumun gerçekliğine de ışık tutan bir sanat dalı. Bugün yaşananlar, Brecht’in bir sözünü hatırlatıyor: “Sanat, yalnızca dünyanın nasıl olduğunu değil, nasıl olması gerektiğini de gösterir.” Adalet, özgürlük ve demokrasi talebiyle sokağa dökülen insanların hikâyeleri, tiyatronun temel dinamikleriyle örtüşüyor. Tiyatronun yalnızca eğlence ya da estetik bir deneyim olmadığını, aynı zamanda bir direniş biçimi olduğu unutulmamalıdır.

27 Mart, Dünya Tiyatro Günü’nün kökeni 1961 yılına dayanıyor. UNESCO’ya bağlı Uluslararası Tiyatrolar Birliği (ITI) tarafından belirlenen bugün, tiyatronun evrensel değerlerini vurgulamak ve sanatın toplum üzerindeki etkisini hatırlatmak amacıyla kutlanıyor. Tarihi milattan önceye dayanan tiyatro sanatının önemini anlatan Dünya Tiyatro Günü Bildirisi her 27 Mart tarihinde yayımlanır. Bu bildiriyi her yıl uluslararası alandan seçilen tanınmış bir tiyatrocu, yazar veya sanatçı kaleme alır. İlk bildiriyi 1962’de Fransız oyun yazarı ve şair Jean Cocteau yazmıştır. O tarihten bu yana, Arthur Miller, Peter Brook, Edward Albee, Dario Fo, Pablo Neruda gibi dünyaca ünlü isimler bu bildirileri yazmıştır.

2025 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi’ni Theodoros Terzopoulos yazdı. Yönetmen, eğitmen, yazar, Attis Tiyatrosu’nun kurucusu ve genel sanat yönetmeni, Tiyatro Olimpiyatları’nın esin kaynağı ve Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları Komitesi’nin başkanı Tezopoulos’un çeviri tam metnini yazımın sonuna ekleyeceğim. Ama sanatçının tiyatro merkezinde dünya ve kendi adına dert edindiği meselelere bakmak isterim. Terzopoulos, tiyatronun çağdaş dünyanın krizlerine karşı nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğini sorguluyor. Bildiri, insanlığın içinde bulunduğu ekolojik, politik ve toplumsal bunalımlara işaret ederken, tiyatronun bu durum karşısında nasıl bir tavır alabileceği sorusunu gündeme getiriyor. Aslında günümüz dünyasında politik olanın değişen anlamları üzerine sorular soruyor.

Öncelikle tiyatronun bugünün dünyasında nasıl bir rol oynayabileceği tartışılıyor. Yoksulluğun ve sanal gerçeklik hücrelerine hapsedilmiş bireylerin arttığı bir dünyada tiyatro, bu çığlığı duyabilir mi sorusu, günümüz toplumlarının içine sürüklendiği bireyselleşme ve yalnızlık atmosferini hatırlatıyor. Dijital çağın getirdiği medya manipülasyonları, politik ve ekonomik çıkarlarla şekillenen yurttaşlık algısı, tiyatronun eski işlevini nasıl sürdürebileceğine dair ciddi endişeleri gündeme getiriyor.

Bildirinin en dikkat çekici yönlerinden biri de ekolojik krizlerin tiyatro tarafından ne kadar umursandığına dair sorular. Küresel ısınma, buzulların erimesi, orman yangınlarındaki artış, ekosistemlerin çöküşü gibi felaketler karşısında tiyatro sanatının etkin bir rol oynayıp oynayamayacağı mercek altına alınıyor. Terzopoulos’a göre tiyatro, yıllardır insanın gezegen üzerindeki etkisini izlemekle yetiniyor ancak bu sorunlarla başa çıkmada yeterince cesur bir girişimde bulunamıyor. Oysa tiyatronun, insanlığın sadece bireysel ve toplumsal krizlerine değil, doğayla olan ilişkisine de ışık tutması gerekiyor.

Bildiride ayrıca, sosyal medya ve dijital çağın yarattığı toplumsal ayrışma ve yabancılaşma vurgulanıyor. Ötekileştirmenin derinleştiği, insanların farklılıklara karşı giderek daha fazla korku ve mesafe geliştirdiği bir dünyada tiyatronun rolü ne olmalı diye soran Terzopoulos, tiyatronun farklılıkların bir arada varoluşuna yönelik bir atölye işlevi görebileceğini ancak mevcut sosyal travmayı görmezden gelerek bu rolünü hakkıyla yerine getiremeyeceğini dile getiriyor.

Mit kavramına yaptığı vurgu, Terzopoulos’un bildirisine felsefi bir derinlik katıyor. Heiner Müller’in mitlerin sürekli dönüşen ve yeni bağlamlara uyarlanabilen yapılar olduğunu söyleyen........

© HalkTV