menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yolsuzluk, ahlaki yozlaşmanın bir tezahürüdür

7 0
24.03.2025

Kamu görevindeki konumundan yararlanarak kendisine veya yakınlarına çıkar ve menfaat sağlamak, ülkemizde “bal tutan parmağını yalar” teranesiyle vaka-i adiyeden sayılıyor. Artık “yolunu bulmak!” arzusu ile yapılan yolsuzluklar sıradanlaşarak, yapanın yanına kâr olarak kalmamalı.

Hukukun temel ilkesi gereği “suçu ispatlanana kadar herkes masumdur” hatta hukuk, bir şüphelinin suçunu değil suçsuzluğunu ispatlamayı önceler, öncelemelidir. Dolayısıyla malum gündemin failleri hakkında hüküm belirtecek ifadelerden kaçınmak, “Bir topluma olan kininiz, sakın sizi adaletsizliğe sevk etmesin” ayeti mucibince, adalet ilkemizdir. Ancak bu durum, ülkemizdeki yolsuzluk olgusunu konuşmamıza engel değil.

Kamu kaynaklarının kesin tespitinin yapılamayıp kayıt altına alınamadığı; harcamaları denetlemenin işlevsiz kaldığı; yüksek faiz, ekonomik kriz nedeniyle kamu ihalelerinin etkin şekilde yönetilemediği; üretim, yatırım ve istihdama yönelik politikaların yerini rant amaçlı politikaların aldığı; politikanın ülkeye hizmet etmeye değil zenginleşmeye araç olarak görüldüğü toplumlarda, ahlaki düşkünlüğe sahip yöneticilerin varlığı yolsuzluğu kaçınılmaz kılıyor.

“Onlar yapıyor, ben neden yapmayayım?” diyenler “karınlarını ateşle dolduruyorlar!” Bu ahlaki yozlaşma yolsuzluğu daha da derinleştirerek doğal hale getiriyor. Kuralsızlığın kural haline dönüştüğü yerde sivil toplum örgütleri ile vatandaşlar kamudan hesap sorabilme yeteneği, imkânı ve gücünü yitiriyorlar.

Üst düzey görevlere adalet, emanet ve ehliyet ehli liyakatli kimselerden ziyade bilgi, beceri, kapasite ve tecrübe konusunda yetersiz; ahlaken düşkün ve sırf yandaş olan kimseler getiriliyor. Bunlar görev yaptıkları zaman diliminde “Karunlaşıp” kamu kaynaklarını parti ve yandaşlarına dağıtıyor, gerekirse oy satın alıyor, toplumun geleceğini ipotek altına alarak siyasi ikballerini garanti ediyor ve bunu “hâk” olarak görüyorlar. Ağır işleyen yargı sistemi ile kurum ve kuruluşlarındaki açıklardan faydalanarak, hesap verme sorumluluğu üstlenmeden keyfi davranışlar ve kayırmalarla itibar devşiriyorlar.

Yakalanma olasılığının azlığı, kazara ortaya çıkan suçlara verilen cezaların işlevsizliği, en hafifi ile işini doğru yapmayan ya da bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış bir siyasetçinin deyimiyle: “İşini bilen tipleri!” teşvik ediyor. Yasal olmayan yollardan aranan çıkar, yasa dışı birlikteliklere ve çeteleşmelere sebep oluyor.

Dolayısıyla zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, sahtecilik, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, usulsüz atama ve tayin, haksız kazanç, haksız rekabet, kaçakçılık, kayırmacılık, batık kredi, kayıt dışı para, yasal olmayan bağışlar, komisyon adıyla alınan ödemeler, spekülasyon ve manipülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Konumunu kötüye kullanıp, yapması gereken işi yapmayarak ya da yapmaması gereken işi yaparak kendisine veya yakınlarına menfaat sağlayanların sayısı arttıkça artıyor.

Halkın çılgınca eğlendiği........

© Haksöz