Peygamberlik, tarih bilinci ve akıl
Yûsuf sûresinin 109. ayeti, sadece tarihten bir kesit sunmakla kalmaz; aynı zamanda bugün nereye baktığımızı ve neyle meşgul olduğumuzu da sorgular. Allah’ın hep kentlerde yaşayan, hayatın kalabalığına aşina, sözü bilen, dili tartan erkekleri peygamber olarak göndermesi bir tesadüf değildir. Bu ayette bir yandan vahyin muhataplarını, öte yandan da aklın bu vahye nasıl eşlik etmesi gerektiğini görürüz. Peki, biz bugün hâlâ ibret almayı, olup biteni akıl terazisinde tartmayı başarabiliyor muyuz? Yeryüzünde dolaşmak, sadece ayakla değil, kalple, gözle ve düşünceyle olur. Bu yazıda söz konusu ayeti merkeze alarak, peygamberliğin hikmeti, tarihten alınacak dersler ve aklın imandaki yeri üzerine birlikte düşüneceğiz. Zira bu ayet, bize sadece geçmişi anlatmıyor; aynı zamanda geleceğe hangi gözle bakmamız gerektiğini de hatırlatıyor.
Cinlere cin peygamber gönderilmiş olabilir ama insanlara melek, kadın ya da cin peygamber gönderilmemiştir. Şu ayetin başında peygamber göndermekten sonunda da akletmekten bahsedilmesi, vahiy-akıl ilişkisi açısından son derece dikkat çekicidir: “Senden önce ancak kentler halkından birtakım erkekleri (peygamber olarak) gönderdik. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl oldu, görsünler? Gerçekten ahiret yurdu........© Haksöz
