Değişen Ortadoğu’da Türk baasçılığı
Herakleitos, "Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" derken, muhtemelen değişimin kaçınılmaz ve sürekli olduğunu vurgulamak istemişti. Ancak ne Herakleitos’un yaşadığı Antik Yunan'da ne de tarihsel süreçlerde, hayat hiçbir dönemde şu anki kadar hızlı bir değişim geçirmemiştir. Bu değişimi yalnızca bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemelerin ortaya çıkardığı sosyolojik sonuçlar anlamında söylemiyorum.
Günümüzde, küresel düzeyde ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında, son derece hızlı ve köklü değişimlere tanıklık ediyoruz. Öylesine büyük bir ivmeye sahip ki, baş döndürücü şekilde yaşanan bu değişimin dinamiklerini anlama çabası; bizi bu değişimin yönünü, rotasını ve nihai hedeflerini doğru bir şekilde analiz etme imkânından alıkoyarak bu dönüşümün temel nedenlerini, potansiyel sonuçlarını ve gelecekteki olasılıklarını sağlıklı bir şekilde değerlendirmemize engel oluyor. Hâlbuki söz konusu gelişmelerin sağlıklı bir analizinin yapılması, yalnızca günümüzün değil, yakın ve uzak geleceğimizin şekillenmesinde kritik bir öneme sahiptir.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın ardından galip devletlerin şekillendirdiği küresel düzen, bu düzeni sürdüren kurumlar ve onlara hayat veren fikri ve felsefi altyapılarda yaşanan aşınma; maddi değişimlerle sınırlı olmayan, aynı zamanda politik ve kültürel düzeyde değer temelli bir değişimin eşlik ettiği bir belirsizliği beraberinde getiriyor. Geleneksel ittifak ilişkilerinin bozulduğu, rekabetin farklı boyutlara taşındığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz.
Coğrafyamıza gelecek olursak; Suriye’de Esat diktatörlüğünün yıkılmasıyla gerçekleşen halk devrimi ve akabinde Öcalan’ın "İki dünya savaşı, reel sosyalizm ve soğuk savaş" ürünü olarak nitelediği PKK’nin,........
© Haksöz
