Türkiye’de de Suriye’de de küresel kuşatılmışlığı aşmak sorunu
Coğrafyamızda “Ümmetten bir ‘millet’/ulus yarattık” övüncünün ilk kurumlaştığı mekân Atatürk Türkiyesi oldu. Arap milliyetçilerinin at koşturduğu, İslami aidiyetleri çözüp sosyalist bir Arap ulusu inşa edebilmek için yarıştıkları beldelerimizden birisi de Suriye idi. Müslümanların tarihinde asırlarca “Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O'nun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ayetler vardır” (30/22) hükmü doğrultusunda ırkçı, kabileci ve kavmiyetçi asabiyeleri aşarak yaşayan müslümanlar, 18. yüzyıldan itibaren kendi iç zaafiyetleri nedeniyle de sömürgecilerin istilasına uğramışlardı. Ancak Avrupa’nın ve Modernitenin oluşum sürecinde meydana çıkan seküler ulus modelleri zafiyete düçar olan sosyal yapılarımıza musallat oldu.
Kur’an-ı Kerim’de “cahiliyye kavramı” dört farklı davranış ve anlayış için dört yerde kullanılır. Cahiliye “c-h-l” (جهل) kökünden türemiş olup lügatte “bilgisizlik, ilmin eksikliği” anlamlarında kullanılmıştır. Râgıb el-İsfahânî (ö. 502/1109) el-Müfredât adlı eserinde cehaleti tanımlarken “nefsin ilimden yoksun olması”; “doğruya aykırı olan inanma şekli” ve “doğruya aykırı olan davranış biçimi” şeklinde cehlin üç boyutuna dikkat çekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de ve Resulullah (s)’in uygulamalı ifadelerinde
1) Al-i İmran sûresinde geçtiği haliyle gaybi alanla ilgili (3/154);
2) Maide sûresinde geçtiği haliyle hukuk/şeriat planıyla ilgili (5/50);
3) Ahzab sûresinde geçtiği haliyle yaşama tarzı ve giyim-kuşam biçimiyle ilgili fıtrata ve vahye aykırı anlayış ve tavırlar “Cahiliye” kavramı ile ifade edilir (33/33).
Ayrıca Kur’an’da Fetih sûresinde Rabbimizin 4. olarak kullanılan “cahiliye” ifadesi ise sosyal körlük ve azgınlıkla; cemaatsel, örgütsel veya toplumsal asabiye ile, inanç ve amelde hududullahı aşmakla, haddini bilmemekle ilgilidir.
Vahyin Resul-u Ekrem’e bütün insanlık için inzal olduğu dönemde, temele vahyin gösterdiği “adalet”i değil de kabile veya kavim bağının kutsallığını koyan tutum da Kur’an’da “cahiliye asabiyesi/hamiyeti” (Fetih, 48/26) ifadesiyle değerlendirilirmiştir.
Siret-i Nebi’de Mekke Döneminde kabile gücüne ve kabile putlarına bağlılığı ifade eden cahiliye kabilecilik olarak nüksediyordu. Dolayısıyla Mekke döneminde daha imal edilmemiş olan ulusçuluk yani milliyetçilik söz konusu değildi; ama kabilecilik ya da kavim asabiyesi ya da Firavunluk kurumu gibi “ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye hitabeden diktatörlük rejimi hüküm sürmekteydi.
Oysa Hucurat sûresinde zikredildiği üzere Allah-u Teala “bizi bir erkek ve bir dişiden yaratmıştı. Birbirimizle tanışmamız/tearuf için bizi kabilelere ve sülalelere ayırmıştı. Allah'ın yanında en kerim olanın, en çok takva sahibi olanımız” (49/13) olduğunu bilip bu bilgiyle amel etmemiz gerekiyordu. Resulullah ve öncü sahabe nesli vahyin gösterdiği bu istikamette hepimize örnek olacak ilk sosyal İslami uygulamaları göstermişlerdi. Ama kalpleri mühürlenmiş, idrak hassaları körelmiş “kafirler” Fetih sûresinde belirtildiği gibi “küçük görme taassubunu, cahiliye taassubunu kalplerinde taşıyorlardı. Buna karşılık kalplerini ve idraklerini vahye açan Resulünün ve Mü'minlerin üzerine Allah dinginlik indirdi. Onları takva sözüne bağlı kıldı.” (48/28)
Mekke ahalisini oluşturan kabilelerle, Mekke çevresinde Arap Yarımadası’nda yaşayan kabileler arasında çıkar çekişmesi nedeniyle Ficar Harbi’nin yaşandığını Asru’n-Nebi kitaplarından biliyoruz. Yine bu kabileler arasında saldırmazlık anlamında ticari bir anlaşmanın, yani Îlaf Anlaşmasının yapıldığı bilgisi Kureyş Sûresindeki işarete dayanmaktadır. Bilindiği üzere her kabile putları ile birlikte İbrahimî gelenek olarak Kabe’ye ve Hac ibadetine ilgilerini tahrif olmuş şekilde de olsa sürdürüyorlardı. Yani dini olanı kendi kabile hamiyetleri, asabiyeleri yani cahiliyeleri adına istimal ediyorlardı/kullanıyorlardı.
Bu Arap kabileleri Risalet öncesi veya sonrasında cahili değerlerini birlikte savunduklarında da tarihte karşımıza Arap kavmiyetçiliği çıkmaktadır. Ama Resulullah Kur’an vahyinin tebliği, bu doğrultudaki örnek uygulamaları ve mücadelesi ile cahiliyeyi tasfiye etmeyi kendi döneminde başarmış ve örnek iman kardeşliğini, İslam ümmetini kurumlaştırmıştı. Allah’ın Elçisi Muhammed Aleyhisselam Veda Haccı’ndaki evrensel........
© Haksöz
