Ne Nizam-ı Kadim ne Nizam-ı Cedid... Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Yani insanlar ve yöneticiler vahye olan misaklarını unutup arkalarına atarlarsa; kendilerine verilen nimetlerin, yani zenginlik ve refahın, sağlık ve üstünlüğün kendi bilgilerinin ve güçlerinin eseri olduğu sanısı içinde Allah’ın iradesine başkaldırırlarsa cezaya uğramaları kaçınılmazdır. Bu hal dünya hayatında da görülür ahirette de görülür.
“Onun / İnsanın önünden ve arkasından izleyenleri (muakkibat) [yani fıtri ve ahlaki koruyucu değerler] vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-korumaktadır. Gerçekten Allah, kendi nefislerinde / özlerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip, bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir [biçimde imkan] yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli de yoktur.” (13/11)
Firavun ve yakınları kibir ve ululanmaları ve yaptıkları zulümler sonucu suda boğulup saltanat ve iktidarlarına Rabbimiz son vermişti. Yine Musa (a) yerleşme imkanını gözlemlemesi için kavminden 12 nakib göndermişti ve “Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim…” (5/12) Bu kıssa Maide suresinde işlenir. Yine Musa (a) bu nakiblere şöyle seslendi: “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı arz-ı mukaddes toprağına girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” (5/21) Nakiblerin ekseriyeti orada yaşayanlardan korkup Musa (a)’a “Ey Musa onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidip savaşın. Biz burada oturacağız.” (5/24) demişlerdi. Bunun üzerine Rabbimiz o beldede yaşamayı 40 yıl boyunca (5/26) onlara yasaklamıştı!
Yine Rabbimizin Resuller aracılığı ile onlara yol gösterecek vahiy nimetini ve “arz-ı mukaddes” olarak belirttiği Kenan ve Filistin topraklarında daha Süleyman Mescidi yapılmadan yaşama imkanı vermesine rağmen Rabbimizim vahiy nimetini unuttular veya vahyi ifadeleri yani “kelimeleri yerlerinden değiştirmeye” (5/13) kalktılar. Ve “arz-ı mukaddes”de barınma imkanı bulmalarını kendilerinden sanıp müstağnileştikleri, ırki üstünlükler kurguladıkları yani azgınlaştıkları için “merrateyn”e (9/126) yani iki defa helaka uğramadılar veya bir kere daha uğramayacaklar…
Allah “Günleri insanlar arasında döndürüyor..” (3/140). Müslümanların Haçlılara karşı elde ettiği son toplumsal güç Belgrat’tan Bağdat’a; Cezayir’den, Kudüs’e, Kahire’ye; Yemen’den Kırım’a kadar Osmanlı devletiydi. Ancak Rabbimizin Osmanlı yöneticilerine verdiği zafer ve nimetler karşısında şükretmek, vahyi hükümleri uygulamak ve adaleti yaygınlaştırmak yerine ciddi ahlaki zaaflar yaşandı. Bu zaaf ve inhiraf halleri Koçi Bey, Katip Çelebi, Mustafa Naima gibi devlet adamlarının lahiyalarında yer aldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminden başlamak üzere devam eden adam kayırmacılığın, rüşvetin, liyakatsızlığın, israfın ve malayani eğlencelerin sonu alınamadı.
Yıldırım Beyazıt döneminde başlayan siyaseten kardeş katli, III. Mehmet sonrasında da kardeşlerin kafeste ölüm korkusuyla süren hayatları; Padişahın özel kuvvetleri gibi Bektaşi dergâhının kontrolündeki Fatih ve Kanuni dönemlerinde 8 ile 10 bin arasında değişen sonra 20-30 bin sayısına ve daha fazlasına çıkan gayr-ı müslim çocuklardan devşirilen daha sonra İstanbul’un içinde esnafın işine-dükkanına çöken, kahvehaneler açan, ikide bir istemedikleri paşalara hatta padişahlara karşı kazan kaldıran ve çoğu kere savaşa gitmeyen Yeniçeri Ocağı; II. Selim’le beraber toprak ve vergi sisteminde yaşanan adaletsizlikler ve kadılık sistemi eğitimine kabul edilme ve atanma şartlarında gündemleşen yaygın rüşvet mekanizmasına tepki olarak başlayan Celali isyanları; Kalemiyeden Hırvat kökenli Gelibolulu Mustafa Ali’nin 16. Yüzyılın sonlarında devlet ricali için yazdığı kurallar kitabında içki içme adabını açıklayıp öğretmeye çalışması; Harem safahatı içinde sık sık cariyelerin bebeklerinin öldürülmesi gibi zulüm ve seyyieler Osmanlı yönetimini de halkını da zaman içinde vahiy nimetinden, toplumsal güven ve dirlikten uzaklaştırmıştır.
İsrafın ve malayani eğlencelerin örneği Lale Devridir. 1718 Pasarofça Anlaşmasıyla Balkanlarda birçok yer kaybeden III. Ahmed, savaş yorgunu bir psikolojiyle 28 Çelebi Mehmed’i Avrupalı yaşam tarzını gözlemlemesi amacıyla Fransa’ya yollamıştır; Çelebi Mehmed’in bir yıllık gözlem sürecinde Fransız saltanatının hayat tarzıyla ilgili rapora göre de Lale devri müptezelliği başlatılmıştır.
150 bin kişilik Osmanlı Ordusu, iç zaafları nedeniyle 18 bin kişilik II. Katerina Ordusuna karşı Kuzey Balkanlardaki Kartal Ovası’ında 2-3 saat içinde ağır bir yenilgiye uğramasından sonra askeri eğitim ve teçhizat bakımından Avrupa’ya muhtaç olduğumuz hükmüne varılıp ilk planda daru’l........
© Haksöz
visit website