61 Anayasası ve Türkiye’de vesayetin kurumsallaşması
Türkiye askeri darbeler ülkesidir. Her gelen cunta bir öncekini aratacak kadar kötü halde bir ülke bırakmıştır gerisinde. Bu vasat hesaba katılmadan Türkiye’nin geçmişi ve geleceği üzerine söylenecek tüm laflar elbet boşa çıkacaktır…
Darbeciliğin Türkiye’deki ağırlığını anlamak için kurucu ideolojinin liderlerinin kim olduğunu düşünmek yeterli. CHP’nin dokuz kişilik kurucular listesindeki 6 isim askerdi. Mustafa Kemal Atatürk, Refet Bele ve Kâzım Özalp kurmay subay rütbesiyle, Süreyya İlmen, Saffet Arıkan ve Mazhar Müfit Kansu ise subay olarak görev yapmaktaydılar. Merkez idari heyetteki bu asker yoğunluğu CHP ve ideolojisinin kökenleri hakkında da bilgi veriyor. Bu isimler Osmanlı’nın çöküş yıllarında da İttihat Terakki içerisinde aktif sorumluluk almış isimlerdi. İttihat ve Terakki Partisi ise cunta ve komitacılığı öğrenmek için oldukça yetkin bir okuldu.
Hikâyeyi biraz hızlandırmak gerekirse Türkiye’de asker olmak “seçkin” bir sınıfa mensup olmak anlamına gelmektedir. Askerler kendilerine ait lojmanlarda sadece askerlerin ve asker ailelerinin kullanabildiği lokallerde yaşamlarını sürdürürler. Sahil şehirlerinde hala sadece TSK mensuplarına tahsis edilmiş yüzme alanları mevcuttur. TSK’nın üzerine inşa edildiği mantık toplumdan ayrı olmayı ve toplumu ötekileştirmeyi içerisinde barındırıyor. Türkiye’de askerlerin kendilerini “farklı” bir yerde konumlandırmaları oldukça kadim bir mesele aslında…
Mustafa Kemal, 1918’de henüz 37 yaşındayken kaleme aldığı Karlsbad Günlükleri’nde topluma bakış açısını özetlerken kendisini nerede konumlandırdığı hakkında da önemli detaylar veriyor:
“Elime büyük salahiyet ve kudret geçerse, ben sosyal hayatımızda arzu edilen inkılâbı bir anda bir darbe ile tatbik edeceğimi zannederim. Zira ben, bazıları gibi efkâr-ı avamı, efkârı ulemayı yavaş yavaş alıştırmak suretiyle bu işin yapılacağını kabul etmiyorum, böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden, ben, bu kadar senelik yüksek tahsil gördükten, medeni hayatı ve toplumu tetkik ettikten ve hürriyet zevkini almak için hayatımı vaktimi tükettikten sonra avam mertebesine ineyim. Onları kendi mertebeme çıkarayım, ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar…”
İşte militarist modernleşme hikâyemizin kısa özeti! Türkiye’de belki bugün dahi Kuleli’de okuyan bir askeri lise öğrencisi “neden ben onların seviyesine ineyim” cümlesini seve seve sahiplenecektir. Türkiye’de asker olmak devletin kurucu ideolojisinin koruyucusu olmak anlamına geldiği için askerin siyasete müdahalesi Türkiye’nin kuruluş mantığı göz önüne alındığında anomali olarak değerlendirilemez. 28 Şubat darbecilerinin de dediği gibi cuntacılar açısından siyasete müdahale işleyişi esasına döndürmek için devlet ve topluma “balans ayarı” vermekten ibarettir.
Darbeciliğin kendisine rahatlıkla meşruiyet bulduğu bir ülkede 27 Mayıs Darbesi ise hem ilk olması hem de işlevi açısından Türkiye’de vesayetin kurumsallaşmasını sağlayan darbedir.........
© Haksöz
