menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Toplumsal tehdit mi dediniz

47 0
01.08.2024

Şu anda dünyanın hiçbir yerinde cinsel kimlik krizi yaşanmıyor. İnsanlar olduklarından başka bir yere yönelmiyorlar, kitleler televizyonda görüp hemcinsleriyle birlikte olmaya özenmiyor, hastanelerin kapısında cinsiyet değiştirmek için uzun kuyruklar oluşmuyor. Ancak dünyadaki aşırı sağ politikacılara (buna Türkiye’deki ulusalcı sağı da dahil), sosyal medya fanatiklerine ve Elon Musk’a bakılırsa gerçekten böyle bir kriz yaşanıyor. Hatta cinsel kimlik meselesi onlar için dünyanın en önemli sorunuymuş gibi gösteriliyor.

Yaşanan farklı cinsel kimlik ve yönelimlerin daha görünür olması. Yüzlerce yıl boyunca kendilerini gizlemek zorunda kalan, kapalı kapılar ardında yaşamaya mahkum edilen azınlıklar verilen mücadelenin ardından kazandıkları hakların tadını çıkarıyor sadece. Batı ülkelerindeki yasal güvencelerin de etkisiyle artık eşcinseller (ya da moda tabiriyle LGBT bireyler) kendilerini gizlemek zorunda hissetmiyor. Eşcinselliğin daha görünür olduğu bir çağda yaşıyoruz artık.

Bunu gözümüzün içine sokmak zorundalar mı, meşru bir soru elbette. Ama dört saatlik Olimpiyat açılışındaki birkaç dakikalık şovdan binlerce film-dizinin olduğu Netflix kataloğuna sayısal olarak bakıldığında çok da gözümüzün içine sokuluyor denemez.

AZINLIĞIN SESİ

Belli bir kreatif özgürlüğe ve iktidara kavuşmuş her azınlık kendi kültüründen unsurları işinde kullanacaktır elbette. “The Last of Us” oyununun yaratıcıları zombie kıyametiyle Yahudi Soykırımı’nı bağdaştırdı, Hindistan’ın tarihinden yola çıktığı romanla adını duyurdu Salman Rushdie. Bizde azınlık olmasa da edebiyat sahnesine çıktığı dünyada Türk-Müslüman bir romancı olan Orhan Pamuk da dünyaya Osmanlı tarihi, hatta bozayı tanıttı. Nerede durduğunuza bağlı olarak bütün bunlara propaganda da diyebilirsiniz, farklı bir dünyaya pencere açmak da.

Son yıllarda Türkiye’deki siyasi iktidara paralel olarak muhafazakar içeriklerin arttığı da bir gerçek. Adil olmayan taraf, birileri “Televizyonlarda çok fazla başörtülü var,” diye itiraz bile edemiyor. Ama hemen herkes eşcinsellerin görünür olmasından dolayı kendilerini itiraz hakkını buluyor. Nüfusa vurulduğunda televizyonlarda çok fazla başörtülü olmadığı gibi çok fazla LGBT bireyi de yok oysa.

Azınlıkların, özellikle de eşcinsellerin daha görünür olmaları onlardan biri olmayanlar için önemli değildir belki. Benim gibi, görünürlüğün olmadığı bir dönemde kendini bulmak zorunda kalan, ayakta kalmayı dolambaçlı yollar ve yaratıcı yöntemlerle öğrenen ve nihayet belli bir sosyal statü ve maddi bağımsızlığa ulaşan biri için de belki artık çok anlamlı değildir. Ama çocukken dünyanın en büyük şirketinin başında bir eşcinsel olsaydı belki varacağım yere daha az engelli ve dümdüz ilerleyebilirdim. (Apple ve Tim Cook.)

Bugün ister Netflix’te ya da Olimpiyat Açılışı’nda olsun bu görünürlük baskı altındaki pek çok azınlığa bir çıkış yolu oluyor. Bazen kendi gerçeğini kendi kendine bile kabullenmekte zorlanan kişi kendi sınırlı dünyasında olmasa da bir yerlerde onun gibi başkaları olduğunu, kabul gördüğünü hatırlatıyor. Bu görünürlük insanın cinsel yönelimini değiştirmiyor; ama kendisini bulmasına bir ölçüde de olsa yardımcı oluyor. Olimpiyat açılışından sonra cinsel yönelimi değişen tek bir kişi varsa el kaldırsın. Defalarca izlediğim “Basic Instinct” ya da “9 ½ Hafta” beni değiştiremedi çünkü.

LGBT HAREKETİNİN DÜŞTÜĞÜ TUZAK

Bu aşamada önce çuvaldızı kendimize batıracağım. Muhafazakar—ve eşcinsel—yorumcu Andrew Sullivan birkaç sene önce ABD’de LGBT hareketine yönelik toplumsal destekte yüzde bir oranında gerileme tespit etti. Küçük gibi görünse de simgesel ve endişe verici bir değişimdi; çünkü su gibi toplumsal ilerlemeler de hep aynı yöne doğru akmak zorundadır. Az zamanda çok........

© Habertürk


Get it on Google Play