Yıkılan kale değil köprüdür
Sırrı Süreyya Önder’in ölümübir direniş ve savunma hattından çok bağ kuran, birleştiren, iletişimi mümkün kılan bir insanı yitirmek anlamına geliyor.
O sadece bir siyasetçi değil, bir köprüydü.
Onun yokluğu bir temas biçiminin çöküşü gibi geliyor kulağa…
Barış süreci, mizah, hafıza, dil şimdi bir boşlukla sınanıyor.
Bazen bir insanın ölümü sadece o insanın yokluğu değildir; aynı zamanda onun diliyle kurulan ilişkilerin de sustuğu andır.
Sırrı Süreyya Önder’in vedası tam da böyle bir suskunluk.
Ne tam kapanıyor ne başka biriyle kolayca devam ediyor.
Sırrı Süreyya Önder herhangi biri değildi.
Ne kariyerist bir siyasetçiydi ne de entelektüel fildişi kulelerden konuşan bir figür.
O, halkla, acıyla, mizahla, çatışmayla, umutla temas hâlinde yaşayan bir geçiş nesliydi.
Ve bu yüzden de hep arada kaldı.
Ama bazen arada kalanlar, iki tarafı da görebildikleri için en doğru cümleyi kurabilirler.
Barış sürecinde kurduğu cümleler, sadece bir siyaset pozisyonu değil, aynı zamanda bir toplum dilidir.
Bugün onun ardından konuşulması gereken esas şey, ne söylediğinden çok, o söyleyiş biçiminin yerine neyin geçeceğidir.
Çünkü süreç sadece yasa maddeleriyle değil, rıza yaratabilme imkanlarını kullanabilmekle yürüyor.
Toplumun içinden ses verecek, şüpheyi........
© Habertürk
