Sistemde aranan: Ayar mı, dönüşüm mü?
Türkiye siyasetinde son günlerde yaşanan gelişmeler ilk bakışta birbirinden kopuk gibi görünse de, aslında aynı temel krizin farklı yüzleriyle karşı karşıyayız:
Yönetişimde aksama, temsilde zayıflık ve güvende aşınma.
Sırrı Süreyya Önder’in anmasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik gerçekleştirilen fiziksel saldırı, siyasetteki kutuplaşmanın artık yalnızca retorik düzeyde değil, fiziki bir gerilime dönüştüğünü gösterdi. Dakikalar içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özel’i telefonla arayarak “Bu, bütün siyasete yönelmiş bir saldırıdır” demesi ve geçmiş olsun dileğinde bulunması ise, siyasal nezaket adına olumlu bir jest olarak kayda geçti.
Fakat bu jestin bir başka anlamı daha vardı:
Sistem, kendini korumaya yönelik bir “ayar” ihtiyacını hissetmişti.
Tam da bu noktada, CHP lideri Özel’in verdiği mesaj dikkat çekiciydi.
Saldırının “münferit” ya da “bir meczubun işi” gibi sunulmasına karşı çıktı. Ancak meseleyi doğrudan kurumsal bir yönlendirmeye bağlamak yerine, ilgili kurum içinde belli yapıların ya da kişilerin olası dahline işaret etti. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısının adını doğrudan anması, ama bunu tüm teşkilatı töhmet altında bırakmadan yapması, sert görünmekle beraber o sertliği dengeleme çabasını da gösterdi.
Bu yaklaşım bir yönüyle muhtemel bir ihmali işaret ederken, diğer yandan siyasete yönelen şiddetin bireysel vakalarla açıklanamayacak kadar derin ve yapısal olduğunu düşündürüyor.
Türkiye, bir kez daha sadece siyasal figürleri değil, siyaset yapma biçimini ve kurumsal refleksleri tartışmak zorunda.
“Yumuşama” çağrıları değerli.
Nezaket dili, siyasetteki zehirli iklimi yumuşatabilir.
Ancak bunlar yapısal bir dönüşümle desteklenmediğinde, sadece geçici rahatlamalar sağlar.
Gerçek değişim; yalnızca dilde değil, sistemin tümünde bir revizyonu gerektirir.
Tam da bu nedenle, son dönemlerde merkez aktörler “sistemin taşıma kapasitesi” üzerine daha sık konuşmaya başladı. Peş peşe gelen krizler, sistemin artık kendini taşıyamadığına........
© Habertürk
