Elon Musk: Kendi mitinin mahkûmu
Bazı figürler vardır ki, dâhi ile deliliğin sınırında yürür, akıllarının ağırlığına karşılık içsel kaoslarını bastıramazlar. Çağlarının çok ötesinde olduklarına inanırlar; ancak bu çoğu zaman kendi kibirlerinden ördükleri labirentte kaybolmakla sonuçlanır. Elon Musk’ın hikâyesi de tam olarak bu çelişkinin merkezine oturuyor. Tesla, SpaceX, Neuralink gibi projelerin mimarı olan Musk, bir yandan yeryüzüne “ateşi” getirmiş bir Prometheus gibi davranıyor; diğer yandan bu ateşin kendisini yakmasına da gönüllü bir profil çiziyor.
Bir zamanlar elektrikli araçların kurtarıcısı, yeşil devrimin simgesiydi. Bugün hâlâ Mars’ta koloni kurma hayali kuruyor. İnsan zekâsı ile yapay zekâyı birleştirme tutkusu ise artarak devam ediyor. Ancak son dönemde adını daha çok Twitter polemiklerinde, devletin en mahrem belgelerini sosyal medyada servis eden “Verimlilik Bakanı” rolüyle ya da borsa spekülasyonlarıyla milyonların ekonomisini şekillendiren figür olarak duyuyoruz. Tesla’nın düşen satışlarıyla birlikte moral bozukluğu yaşadığı bir dönemden geçerken, Trump’la olan ilişkilerinin eskisi gibi olmadığı yönünde söylentiler de ortaya atıldı. “Artık siyasete maddi destek vermeyeceğim” açıklamasını yaptı. Ve geçen hafta yine sahneye çıktı. Bu kez, Güneş’in birkaç milyar yıl içinde Dünya’daki yaşamı yok edeceğini, bu nedenle Mars’ın sadece bir hedef değil, “medeniyetin yedeklenme planı” olduğunu ilan etti. “Mars, kolektif hayatın sigortasıdır,” dedi. Oysa bahsettiği kıyamet için önümüzde yaklaşık beş milyar yıl var.
Peki, ne oldu Elon Musk’a? Yanıt, belki de onun güçle kurduğu tuhaf ilişkide saklı. Belki de günümüzün her şeyi kâr-zarar denklemine oturtan anlayışı, onun içindeki İkarus’u uyandırdı. Ama önce, bu “tanrı sofralarına” nasıl kabul edildiğini anlamak gerek.
Trump........© Habertürk
