Lafı çok, hareketi yok…
İKİNCİ dünya savaşından sonraki en çok çatışmanın olduğu dönemi yaşıyoruz.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Gutteres, dün Genel Kurul açılışındaki konuşmasında da bu durumu açık yürekle ortaya koydu:
Belki de bu dönemi en iyi anlatan cümlelerdi bunlar...
Peki, bu kadar söz çözüm üretmek için yeterli mi?
Kesinlikle hayır…
Daha ilerisi bunun giderilmesi için atılan adımlar, pervasızlığın yükselmesine ve acıların daha da artmasına yol açıyor.
Tıpkı Filistin’de olduğu gibi…
BM üyesi 193 ülkeden 9’u daha bu hafta içinde Filistin’i devlet olarak tanıdı ve sayı 157’ye çıktı.
Yani BM üyesi ülkelerin ’si Filistin’i devlet olarak tanıyor.
Peki, Filistin buna karşın devlet olma hakkına sahip mi?
Yani Montevideo Konvansiyonu’nda tanımlanan klasik devlet olma şartlarına sahip olabiliyor mu?
Sürekli bir nüfusu, etkin bir hükümeti, yıllar süren mücadele sonucu elde edilmiş diğer devletlerle ilişki ve birçok ülkede açılmış büyükelçiliklerine karşın, elindeki topraklar işgal altında tutuluyor.
İşgal edenlerin ortakları da devlet olmasına engel koyuyor…
Çünkü BM üyesi devlet olabilmenin yolu Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden herhangi birinin veto etmemesine de dayalı…
Bu olmazsa ne olur?
Aslında bir şey olmaz; çünkü geçmişte Güney ve Kuzey Kore ile Bangladeş de aynı süreçlerden geçti.
Tayvan ve Kosova hala aynı sorunu yaşıyor...
Ancak 1988’den bu yana bağımsız devlet mücadelesi veren Filistin hepsinden daha önce bunu hak etti.
Ancak dün Genel Kurulu’nda bırakın konuştuğu kürsünün ev sahibi BM’yi,........
© Habertürk
