menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dindar nesil tartışması: İnanç mı, itaat mi?

5 0
21.02.2025

Herkesin bir fikri var: Kimi bunun gerekli olduğunu savunuyor, kimi ise bunun bireylerin özgürlüğüne darbe olduğunu düşünüyor. Ama sorunun özüne inmek gerekirse asıl kritik soru şu: Bu söylemle gerçekten inançlı bir nesil mi yetiştirilmeye çalışılıyor, yoksa sadece itaati kutsayan bir kalıp mı dayatılıyor?

Bir düşünelim. İnanç dediğimiz şey nedir? Kişinin kendi iradesiyle, sorgulayarak, hissederek benimsediği bir değerler bütünü. Yani kalpten gelen bir şey. İtaat ise biraz daha mekanik bir süreçtir. Emir-komuta zincirinin bir parçası olmak gibi. Soru sormazsın, sorgulamazsın. “Neden?” sorusu gereksizdir. İşte tam burada işler karışıyor.

Dışarıdan bakınca ikisi aynı gibi görünebilir. Sonuçta dindar bir kişi belli kurallara uyar, ibadet eder, belirli yasaklara riayet eder. Ama işin derinliğine indiğimizde, inançlı biri ile itaatkâr biri arasındaki farkı net görebiliriz. İnançlı biri, yaptığı ibadeti anlamlandırarak yapar. Neden oruç tuttuğunu bilir, neden namaz kıldığını anlar. Oysa sadece itaat eden biri, “çünkü öyle söylendi” diye yapar. Derinlemesine bir anlam aramaz.

Toplum olarak da bazen işin kolayına kaçıyoruz gibi. Bir bireyin sorgulamasına, düşünmesine izin vermek zahmetlidir. Zira sorular sormaya başladığında bazı cevapları vermekte zorlanabiliriz. Hele din gibi kutsal ve kişisel bir konuda… O yüzden “sorgulama, itaat et” demek daha pratik geliyor olabilir.

İtaat eden bireyler kontrol edilmesi kolay kitleler yaratır. Kendi kararlarını vermek yerine, dışarıdan gelen emirleri uygulayan bireyler toplumun belirli normlarına uyum sağlar ama bu uyum bilinçten ziyade baskıdan kaynaklanır. Kısacası, özgür iradeyle yapılan bir tercih değil, zorunlu bir kabullenmedir.

Bunun örneklerini tarih boyunca görebiliriz. Orta Çağ’da kilisenin kontrolündeki toplumlar, dinin sorgulanmasını neredeyse suç sayıyordu. Çünkü sorgulayan birey, iktidarın otoritesini sarsabilirdi. Hatta Galileo Galilei’nin kilisenin öğretilerine aykırı olan bilimsel görüşleri nedeniyle yargılanması bu baskının en bilinen örneklerinden biridir. Bugün de benzer dinamikler farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Modern çağda ise ideolojiler, siyasi baskılar ya da toplumsal........

© Haberton