menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zamanın kokusu: Eski bir saatin ardından

5 0
26.04.2025

Eskidir… Sararmış, camı biraz buğulu. İçinde zamana direnen ince bir mekanizma çalışır hâlâ. Tik… tak… tik… tak… Geçmişten bugüne gelen bir kalp atışı gibi. İçinde kaybolmuş bir zaman parçası gizlidir, varlığı hissettiren ama görünmeyen bir ruhu taşır.

İşte o an, fark ederim: Tarih dediğimiz şey kitaplarda yazılı olan savaşlar, antlaşmalar, liderler değil sadece. Tarih; bir annenin o saati çocuğunun doğum günü için alırken taşıdığı heyecanda, bir dedenin torununa verdiği son nasihatte, bir genç kızın aynaya bakarken zamanla yarışında saklıdır.

Bir objeye bakarken hissedilen “yaşanmışlık” duygusu… Asıl tarih budur. Tarih, en somut haliyle, bir nesnenin içinde saklıdır; ama bir insanın ruhunda, bir annenin gözlerinde de… Zamanın, o objelerde bıraktığı izler bizlere geçmişin solgun ama etkileyici hikâyelerini fısıldar.

Tarihin Sessiz Tanıkları

Her şehrin eski bir kahvehanesi vardır mesela. Ahşap sandalyeleri gıcırdar, camın buğusunda geçmişten kalma çay kokuları birikir. Duvarında bir Atatürk fotoğrafı, yanında asılı bir saat… O saat belki yıllar boyunca aynı anda durmuş, kimsenin umurunda olmamış ama o anda bile zamanın ne kadar acımasız geçtiğini anlatmaya devam etmiştir.

Ya da eski bir ev… Merdivenlerinden çıkarken bastığın her basamak, seni sadece üst kata değil, başka bir zamana taşır. Kapının gıcırtısı, çocukluk anılarının kapısını aralar. O evde yaşayanların kim olduğunu bilmesen bile, yaşadıklarını hissedersin. Tarihin en saf hali oradadır: Sessiz ama yaşayan. O evin duvarları, bir zamanlar seslenen o kapı zili, bir zamanlar görülen o sabah ışığı… Hepsi birer zamansız tanık.

Geçmişin sesi, her bir köşe başında,........

© Haberton