menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hesaplar Başka Başka

11 0
09.01.2025

Ah bir imkân bulsaydı söyleyeceği o kadar çok şey vardı ki… Elbette son pişmanlık fayda vermiyordu. Aslında o söylemek istediklerini kendisi için söylemeyecekti. Durmadan üzerine çöken amellerinin neticesinden, kendisini nelerin beklediğini anlamıştı. Kendisinin amel defterinin kapandığını biliyordu. Amel defterini açık bıraktıracak bir hazırlığı da yoktu. Bu karanlık kabrin içinde yalnız başına kalacaktı. Burada ona rahat bir hayatı hediye edecek salih amelleri de yoktu. Bunu inkâr etmenin faydası kalmamıştı. Az sonra evlatları ve ailesi ayrılıp gidecekti. Hem de dünya ve dünyalığa ait her şeyi alıp gideceklerdi. Yukarıda yeni bir kavga ve yarış başlayacaktı. Kısa sürede onun ölümü unutulacak, “ölenle ölünmüyor ki kardeşim!” deyip hırsla sarılacaklardı.

Bunu bildiği için onlara sesini duyurmak istedi. Bir an çektiği acıları unuttu ve yukarıda okunan Yasin suresine kulak verdi. Ne de güzel şeyler söylüyordu. Hayattayken kulak vermediğine öyle pişman olmuştu ki… Babası ölünce de evinde günlerce okunmasını istemişti. Evinde okunmuştu ama anlamamış, kalbine ve hayatına ondan bir şeyler yansıtamamıştı. Şimdi çok farklı ve geri dönülmez bir yerdeydi. Mesela bir ayette şöyle deniyordu kitabın sahibi; “Yine onlara, “Allah’ın size bahşettiği nimetlerden bir kısmını yoksullar için harcayın!” denildiği zaman, hakikati inkâr edenler, inananlara şöyle derler: “Allah’ın dileseydi doyurabileceği —fakat doyurmadığı— kimseleri biz mi doyuracağız? Allah fakir edecek, biz besleyeceğiz, öyle mi? Allah onlara vermemişken bize ne oluyor? Biz daha mı merhametli, daha mı adaletliyiz? Ey Müslümanlar, siz düpedüz yanlış bir yoldasınız!” derler.” (Yasin 47) Sanki tam da kendisini tarif ediyordu. Sadece kendisi değildi. Çevresinde bu tanıma uyan ne........

© Habername