menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ÜÇ GÜN, BİR ÖMÜRLÜK HATIRA:

2 0
20.08.2025

İMANLA YOĞURULAN TOPRAKLAR, VATANLA ÇARPAN YÜREKLERLE ŞEHİTLERİMİZİN İZİNDE

Sabahın erken saatlerinde başlayan yolculuğumuzun ilk durağı, Gelibolu Gazi Süleyman Paşa Camii oldu. Büyük Cami olarak da bilinen bu mekânda hayatımda ilk kez Cuma namazı kılma fırsatı buldum. Bu, benim için çok kıymetli ve manevi değeri yüksek bir anıydı. Cuma hutbesinde hilafet alameti olarak kılıçla minbere çıkılması ise hafızamdan silinmeyecek bir görüntüydü.

Gelibolu yarımadasına takılı kaldı düşüncelerim. Burası sadece bir kara parçası değil, her santimi kanla, gözyaşıyla ve dualarla yoğrulmuş bir destanın mekânıydı. Çanakkale Şehitleri’ni anmak için çıktığımız bu yolculuk, basit bir gezi değildi. Bu, geçmişe, imanla örülmüş bir direnişe, vatan sevgisinin en saf hâline yapılan bir kalp yolculuğuydu. Araçtan her indiğimizde ayaklarım yere daha temkinli basıyordu; çünkü biliyordum ki altında yatan binlerce şehit vardı.

Bir sonraki durağımız program için hazırlanan AzeblerNamazgâhıydı. Burada giriş üstündeki ayet çok etkileyiciydi. “Allah bütün kapıları açandır” yazıyordu. Çanakkale boğazını ve eşsiz manzarası ile çok güzel bir yerdi ve daha önce açık havada namaz kılınan bir yer olduğunu bilmiyordum. Osmanlı Devleti ve ülkemiz sınırları içerisinde en eski namazgâhmış ve Azebler olarak bilinen bekâr donanma erleri sefere çıkmadan önce burada namaz kılıp dua edermiş. O an gözümün önüne genç Mehmetçikler geldi; belki daha 18’inde, belki köyünden ilk kez ayrılmış… Ellerini semaya kaldırmış, gözlerinde hem korku hem de iman ışığı… Ve belki de birkaç saat sonra şehadet şerbetini içeceğini bilerek “Âmin” diyen dudaklar…

Namazgâhın yakınında, bayraklarla dolu bir yer dikkatimi çekti: Bayraklı Baba Türbesi. Asıl adı Karacabey olan bu kahraman, bayraktarlık yaparmış. Rivayete göre, düşmana bayrağı vermemek için onu küçük parçalara bölerek yutar. Kısa süre sonra savaş Türk askerlerinin lehine döner ve Bizanslılardan kurtarılır. Ancak komutanlar bayrağı sorunca Karacabey, “Yuttum” der; kimse inanmaz. O da midesini keserek bayrağı çıkarır. Vasiyeti şudur: “Beni buraya gömün ve üzerimi bayraksız bırakmayın.” O günden beri buraya gelen herkes, bir Türk bayrağı asar.

Bir sonraki durağımıza giderken 1915 Çanakkale Köprüsü’nü selamladık. Bu köprüde Seyit Onbaşı’nın sırtında taşıdığı top mermisini sembolize eden 4 kulenin tepelerine monte edilmiş ve her biri 75 ton ağırlığında ve 20.5 metre yüksekliğindeymiş bu bilgi beni çok heyecanlandırdı. Daha sonra siperlik tabyaları ziyaret ettik. Seyit Onbaşı ve Niğdeli Ali heykelini gördük. Bir Niğdeli olarak Niğdeli Ali hikâyesini eksik bilmek beni biraz üzdü. Niğdeli Ali yani Ali Çolak, ilk savaş tecrübesini 1912 yılında Balkan Harbi’nde edinir. Balkan Harbi sonrası Niğde’ye döner ve evlenir. Fakat bu kez 1.Dünya Savaşı........

© Habername