menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gönüllere sultan olmak...

13 1
02.03.2025

Halid bin Zeyd Ebû Eyyub…

Zeyd’in oğlu, Eyyub’un babası Halid…

Hicaz yarımadasında, Mekke’nin 450 kilometre kuzeyine düşen Yesrib kasabasında yaşıyordu.

Hazrec Kabilesinin Neccâroğulları kolundan küçük bir tüccardı.

Nübüvvetin on üçüncü senesinde, Miladi takvimle 622 yılında, hac vazifesini yerine getirmek ve çevrede kurulan panayırlara katılmak üzere ikisi kadın, 75 kişi ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıktı. Kadınlardan biri, karısı Ümmü Eyyub’du.

Ziyaretin görünenler dışında gizli bir amacı daha vardı.

Mekke’de Peygamberliğini ilan eden Hz. Muhammed ile tanışmak…

Bir yıl önceki hac ziyaretinde Yesrib’li bir grup görüşmüş ve Müslüman olmuşlardı. Onlardan dinledikleri hepsini etkilemişti.

Görüşme, Akabe’de gerçekleşti.

Akabe, Mescid-i Haram’a yaklaşık üç kilometre uzaklıkta, Mina sınırları içinde etrafı tepelerle çevrili küçük ve kuytu bir vadiydi.

Hz. Peygamber, Kur’ân’dan ayetler okuyup getirdiği dinin esaslarını anlattı. Onları İslam’a ve birbirlerine sıkıca bağlanmaya çağırdı. Kendisinin ve ashabının çektiği sıkıntılardan bahsedip hicrete karar verdiğini söyledi. Hicret ettiği takdirde mallarını, canlarını koruyacaklarına, rahat günlerde olduğu gibi kötü günlerde de yanında duracaklarına, iyiliği emredip kötülüğe engel olacaklarına, hiç kimseden çekinmeden hak üzere bulunacaklarına dair söz vermelerini isteyip biata davet etti.

Tereddütsüz biat ettiler…

Buna İslam tarihinde “İkinci Akabe Biatı” dendi…

Bu görüşmeden sonra Müslümanlar için yeni bir dönem başladı.

Hz. Peygamber, ashabına Yesrib’e hicret etmeleri için izin verdi. Ardı ardına göç katarları dizildi.

Kendisi de aynı yıl, sadakat timsali sahabesi Hz. Ebu Bekir ile birlikte hicret etti.
Hicret yolculuğu yaklaşık on gün sürmüş, tehlikeli ve oldukça sıkıntılı geçmişti. İlk durak şehre bir saatlik mesafedeki Kuba köyü idi. Allah’ın Resulü bir müddet orada kaldı ve İslâm’ın ilk mescidini inşa etti.

Gözleri ufukta onu bekleyen Yesrib’li Müslümanların heyecanı gün geçtikçe artıyordu.
Sabahın erken saatlerinden itibaren şehrin girişine gidiyor, hasretle kavuşmayı bekliyorlardı.

Teşrifiyle birlikte şehirde yer yerinden oynadı. Müslüman ahali sevinç çığlıkları, gazeller, ilahiler ve tekbirler arasında en sevgili misafirlerini bağırlarına bastılar.

Kusra adındaki devesi kalabalığın arasında zorlukla ilerliyor, insanlar yolların iki yanına sıralanmış, misafir etmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu durumda bir tercihte bulunmak oldukça zordu.

Resul-ü Ekrem, kimsenin hatırını kırmamak için bir çözüm bulmuş, devesinin yularını serbest bırakarak kalacağı evin seçimini adeta ona bırakmıştı. Devesi hangi evin önüne çökerse orada misafir olacaktı.

Kusra, insanların adeta birbirini ezdiği kalabalıklar arasından geçti, açık kapıların sıralandığı dar sokaklardan bir tavus gibi süzüldü. Gitti gitti, Neccar Mahallesinde Halid bin Zeyd Ebu Eyyub’un evinin önüne çöktü.

Ebu Eyyub’un sevinci sonsuzdu. “Buyurunuz Ya Resulallah, burası benim hanemdir” dedi.

Hz. Peygamber, devesinden indi. Gıptayla parlayan gözler arasında yedi ay süreyle konaklayacağı eve doğru yürüdü.

O günden sonra Yesrib’li Ebu Eyyub, İslam tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak “Mihmandar-ı Nebi” ünvânıyla anıldı.

Allah Resulünün konaklayacağı, Cebrail Aleyhisselamın ziyaret edip vahiy getireceği evin sahibiydi. Peygamberini yürekten seven, inanmış bir Müslüman olarak bu ayrıcalığın farkındaydı. Aziz misafirini rahat ettirmek için büyük ihtimam gösteriyordu.

Daha sonraki yıllarda ilk gece yaşadıklarını şöyle anlatacaktı:

“İlhamı Rabbani ile fakirhanemize teşrif buyurdular. Evimiz iki katlıydı. Ben Zat-ı Risaletpenahilerine üst katı teklif ettim. O ise gelen-giden ziyaretçilere kolaylık olur diyerek alt katta kalmayı tercih buyurdular. Ben ve zevcem gece yatmak üzere evin üst........

© Haber7