menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cellat mezadı

9 4
19.10.2025

Eyüpsultan Camiinin giriş kapısının hemen solundaki sokağa girdiğinizde mezarlıklar arasından kıvrılarak giden dar ve yokuş bir yol görürsünüz. Kavuklu mezar taşlarının sıralandığı bu yokuşa kendinizi vurursanız, Fransız yazar Pierre Loti’nin bir müddet yaşadığı, şimdilerde kahve olarak kullanılan ahşap bir binanın önüne varırsınız. Bu binanın önündeki yoldan devam ettiğinizde önünüze Karyağdı Baba Tekkesi çıkar. Tekkeden Haliç’e doğru inen bayıra dikkatlice bakın; iki metre yüksekliğinde ve dikdörtgen şeklinde kabaca yontulmuş taşlar görürsünüz.

Bunlar cellatların mezar taşlarıdır.

Yılın ilk karının düşüp en son kalktığı bu serin ve kuytu köşe de Osmanlının cellat mezarlığıdır.

Mezar taşı işçiliğini sanata dönüştüren bir geleneğin, aynı özeni cellatları için göstermeyip başlarına ibret anıtına benzeyen bu taşları dikmesi oldukça anlamlıdır.

Çünkü cellatlar “işi, insan öldürmek olan” bir mesleğin mensuplarıdır. Öldürdükleri kişi suçlu da olsa; insan canına kıyan bu kişilere toplum hiçbir zaman iyi gözle bakmamış, sağlıklarında olduğu gibi öldükten sonra da aralarında görmek istememiştir.

Osmanlı sarayı da toplumun bu isteğini dikkate almış, acıma, merhamet ve sevgi hisleri kaybolmuş cellatları için ayrı bir mezarlık yapmış, onları yılın büyük bölümünde karların altında kalan bu tepeye gömmüştür. Belki de günahların kirini, karların beyazlığı altında gizlemek istemiştir.

Cellatlık, ilk olarak ne zaman çıktığı bilinmemekle birlikte insanlık tarihinin en eski ve en ürkütücü mesleklerinden biridir.

İdam cezası uygulayan her devlet gibi Osmanlıda da kurumsal bir cellatlık teşkilatı vardı. Bu teşkilat, Bostancı Ocağının bir kolu olan Cellat Ocağına bağlı olarak çalışırdı. Ocaktaki cellatların sayısı zamanla değişmekle beraber 20 ila 40 kişi arasında olurdu. Cellatların seçimine özel önem verilir, bunların özellikle Hırvat dönmesi ya da çingene olmalarına dikkat edilirdi. Ocağa alınan cellat adayları, “cellat yamağı” olarak işe başlar, mesleğin inceliklerini öğrendikten sonra cellatlığa terfi ederlerdi. Bir diğer özellikleri de dilsiz olmalarıydı. Buraya seçilen kişiler eğer doğuştan dilsiz değillerse dilleri kesilerek dilsizleştirilirlerdi.

Cellatlar Bostancı Ağanın emri altında çalışırdı. Bostancı Ağa sarayın en büyük........

© Haber7