Savaş Mekaniği
Savaşları başlatan olayları tarihin görünür kısmı olarak algılayıp buna büyük önem veririz. Bu olayların elbette yadsınamaz bir yerleri vardır. Bundan dolayıdır ki, diplomasi ile bu tür istenmeyen olayların önüne geçmek için azami dikkat sarfedilir. Ancak, bu olaylar ateşli patlayıcı aygıtı tetikleyen fünyeye benzerler. Fünyenin ateşlediği patlayıcıyı, patlayıcı ile oluşturulan devasa sistemi düşünmezsek hata ederiz. Fünye sadece bu sistemi harekete geçirir. Savaşlar ve savaşların hem aktörleri hem de ortamını oluşturan güçler dengesi de benzeri bir mekaniğe sahiptir. Savaşlar ve rekabet başka formlar (Biçimler) kazanmış olsa bile bir mekanik etkileşimle işler. Bu mekanik işleyişin göstergelerini başka alanlarda ilgili disiplinler yardımıyla tespit etmeye çalışırız. Bundan dolayı tarih biliminde kronolojik doğruluk ve özgün arşiv çalışmasının yanında zaman içinde iktisat tarihçiliği ve iktisadi analiz, inovatif kapasite ve teknolojik gelişim, milletleri çözümlemeye çalışan sosyal psikoloji, vb disiplinlerden de yararlanılmaya başlanmıştır. Zira tarihin konusunu oluşturan olayların mahiyeti, iç dinamikleri, altyapı ve üstyapı öğeleri bilinmeden gerçekçi bir değerlendirme yapılamaz, olaylar bütün gerçekliğiyle anlaşılamaz. Dolayısıyla geçmişteki savaşlar gibi günümüzdeki ve gelecekteki savaşları da böylesi çok disiplinli bütüncül bir yaklaşımla kavrayabiliriz.
Aslında bu yaklaşım büyük ölçüde son yüzyılda kabul edilmiş görünmektedir. Özellikle son iki büyük küresel savaşın analizleri tam da dediğimiz şekilde yapılmaktadır. Hatta özellikle 2. Dünya Savaşı araştırmalarında tarih dışındaki birçok disiplinden yararlanılmıştır. Hatta tarih ve özelde savaş tarihi dışındaki disiplinler kendi ayrıksı çalışmalarını yapmışlar, özel arşivlerini oluşturmuşlar ve özgün ürünlerini vermişlerdir. 1. Dünya Savaşının ABD tarafındaki propagandacısı Edward Bernays (1891- 1995) savaş sonrası halkla ilişkiler alt disiplinini kurmuştur. Keza 2. Dünya Savaşının propaganda uzmanları propagandayı da aşan bilimsel çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu dar kapsamda psikolojinin, sosyal bilimlerin, tıbbın özellikle farmakolojinin verilerinden yararlanılmış, üst düzey araştırma ve saha çalışmaları yapılmıştır. Daha sonra Prof. Dr. D. Vamık Volkan’ın (1992- ) müstakil kürsü olarak kuracağı politik psikoloji araçları ilk defa sistematik olarak bu savaş sonrası kullanılmıştır.
Keza geçmiş savaşlarda etkin olduğu bilinmekle birlikte daha arka planda kalan teknolojik çalışmalar bu savaşta daha ön plana çıkmışlardır. Ordu birliklerinde istihdam edilen uzmanların sayısal ve etkinlik oranı askeri kariyerden gelenlerin sayısal ve etkinlik oranına tarihin hiçbir döneminde görülmeyen ölçüde yaklaşmıştır. Mesela biyolojik ve kimyasal savaş, zehirli gazların ve ateş makinelerinin kullanımı da fevkalade artmıştır. Artık günümüzde taktik harekatlarda ve komando tim faaliyetlerinde bile benzeri uzmanların istihdamında yarar olduğu acı tecrübelerimizle görülmüştür. Mağara operasyonu esnasında kahraman askerlerimizin hayatını kaybetmesi bu kapsamdadır. Bir de bu kapsama dahil edilmeyecek ama başka açıdan değerlendirilmesi gereken geçmiş bir durumu da paylaşmak istiyorum. Şu an İsrail'in insanlık dışı eylemlerle toprak yığınına çevirdiği Gazze’de 2000’li yılların başlarından itibaren kanayan önemli yara neydi biliyor musunuz? Uyuşturucu bağımlılığı. Bu içleri kanatan durumun nasıl tetiklendiğini kamuoyu bilemeyebilir. Sürekli İsrail’in saldırıları ile hayatını kaybeden Gazzelilerden daha çok yaralanan ve acil ilaca ihtiyaç duyan Gazzelilerin olduğunu tahmin edebilirsiniz. Uluslararası bazı odaklar ve ağlar tarafından Gazze’ye ilaç temin edilmesi esnasında bu ilaçların arasına normal oranından daha yüksek uyuşturucu ilave edilmiş ilaçlar gizlenmiş, mağdur Gazze halkına iletilmiştir.
Özellikle büyük acı ile kıvranan askeri saldırı mağdurları acılarını dindirmek için bu ilaçları kullandıkça bağımlı hale geldiklerinin farkında değildirler (!).
Total olarak savaşlara baktığımızda daha savaşın göstergeleri ortaya çıkmadan savaşın bitimine daha doğrusu kalıcı bir barış anlaşması yapılana kadar artık daha bütüncül bir yaklaşım benimsememiz gerekmektedir. Bu yazımızda, büyük ölçüde savaşın mekaniği ve ilk başlatıcı göstergeleri üzerinde durmayı düşünüyoruz. Zira savaşları kazanmanın, hatta -Kaçınılmaz savaşlar hariç- savaş yapmadan zafer elde etmenin yolu bu mekaniği ve ilk başlatıcı göstergelerini doğru okuyabilmek ve anlamaktan geçmektedir.
Savaş Mekaniği Nasıl Çalışır?
Genel olarak savaş mekaniği nasıl çalışır? Bu soruya vereceğimiz cevaplar belki de birçok insanın tahmin edebileceği unsurlar içermektedir. Ancak, bizim arzuladığımız bu konuda sahada uygulanacak, üzerinde kararlar alınacak şekilde bir sistematik kurmaktır. Savaş mekaniğinin baş aktörü Golyat’tır, yani güçlü devlettir. Güçlü devlet tanımına ilişkin çok şey söylenebilir. Savaş mekaniği bağlamındaki güçlü devleti tanımlamaya çalışacağım.
Savaş mekaniği bağlamında güçlü devletleri şöyle sıralayabiliriz:
Karşı konulması çok zor olan istilacı devletler ki bunların başına Cengiz Han'ın liderlik ettiği Moğol Orta Asya konfederasyonudur. Atilla’nın liderliğindeki Hunları, Kavimler göçünün barbarlarını sayabiliriz.
Yüksek üretim gücüne erişmiş silah dahil birçok araçta inovasyon üstünlüğüne sahip devletler, bunların arasında günümüzün Amerika, Çin gibi güçleri ile yakın tarihe kadar İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda gibi Batılı güçler ile tarihteki Roma İmparatorluğunu sayabiliriz.
Bunların dışında küresel güç olmamakla birlikte bölgesel süper güçler diyebileceğimiz Kadim Çin, Osmanlı İmparatorluğu, Emevi İslam İmparatorluğu, Timur İmparatorluğu, vb güçleri sayabiliriz. Bölgesel güçlerin altında yer alan devlet vasfını ve müktesebatını taşıyan küçük devletler ile kurumsallaşmamış küçük devletler ayrı bir kategori olarak dikkati çekmektedir. Bir de hiçbir kurumsal niteliği olmayan bir tanımlı toplum niteliği bile taşımayan devlet dışı oluşumlar vardır. Bu tür seyyal topluluklar kendileri gibi bölgesel riskleri birinden diğerine taşırlar.
Bu aktörlerin her birinin savaş mekaniği bağlamında tutumları, işleyişleri, yarattıkları riskler ve elde ettikleri sonuçlar farklıdır. Karşı durulması çok zor olan istilacı ve tahripkar güçlere karşı savaşmak Ortaçağ yarısına kadar mümkün değildi. İletişimin, bilginin dolaşımının ve öngörünün ya imkansız ya da çok zor olduğu dönemlerde böylesi istilacı sürülerine karşı savaşmak neredeyse imkansızdı. Nice büyük uygarlıkların neredeyse aniden yıkılmalarına tarih ve kısmen de semavi kitapların anlatıları şahitlik etmektedir.
Ancak, Ortaçağ başlangıcından itibaren karşı önlemler geliştirmeyi düşünen, hatta kısmen de geliştirebilen dahi siyasetçi, askeri lider ve düşünce adamları olmuştur. Daha önceki dönemlerde ortaya çıkmış olan kurtarıcılar tekil kahramanlardır. Belirli bir tanıma oturtulmaları zordur. Bunlardan bazıları başarılı olmuş, çoğunluğu farklı nedenlerle başarısız olmuşlardır. Cengiz istilasına karşı Celalettin Mengüberti (Harzemşah prensi ve komutan) sistematik askeri karşı koyma stratejisi uygulamış ama gerek gücünün yetersizliğinden gerekse de son zamanlarındaki siyasi öngörüsüzlüğünden dolayı mağlup olmuştur. Moğol ordularını durdurmada dahi devlet adamı ve komutan Seyfettin Kutuz başarılı olmuştur.
Ancak komutanlarını yönetmekte zaafa düşmüş, zaferini daha da büyütememiş, siyasi ve ekonomik........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d