menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Okuma Biçimleri, İdrak Çerçeveleri

7 0
02.06.2025

Birçok konuda konuşuruz, okuruz, uzmanlıklarımız olur, yazarız, tartışırız; ancak, asıl inşa edici soruyu çok az düşünürüz: okuma biçimleri! İsimlendirme için başka kavramlar da kullanılabilir. Bu kullandığım kavramlar mutlak kavramlar kesinlikle değil. Hatta belki aklımdaki düşüncelerle tam örtüşen kavramlar da olmayabilir. Okuyucudan istediğim kendi idraki çerçevesinde anafikri kuşatması. Bundan sonra uygun düştüğünü hissettiği kavramı kullanabilir. Kim bilir belki bu da başka bir fikri açılıma vesile olur.

Öğrenme, konuşma, tartışma, vs konularına yoğunlaştığımız kadar bizatihi öğrenmenin, okuma biçimlerinin, idrak meselesinin kendisine yoğunlaşmayız. Halbuki bu asıl meseledir, asıl müşkildir. Bizatihi okuma ve öğrenme biçimlerine ve idrak çerçevelerine ilişkin bilgimiz, fikrimiz, tecrübemiz hatta en azından farkındalık bilincimiz olmazsa bu idrak ve anlama melekemize/ kapasitemize dair herşeyi olumsuz etkiler. Bugün biraz aklımızın ve düşüncelerimizin labirentlerinde birlikte gezelim istedim.

Bu yazı elbette ki, bir bilimsel yazı değildir. Okuma biçimleri ve idrak çerçevelerine ilişkin basit ve kişisel yaklaşımları paylaştığım bir mütevazı yazı. Diğer yazılarımda da olduğu gibi asıl amacım birlikte düşünmek, birlikte bilgilenmek ve birbirimizi zihnen beslemek. Önemli olduğunu düşündüğüm noktalara işaret etmek. Çocuk eğitimine önem veren değerli bir dostumun bir arkadaşımın tam olarak hatırlamamak ile birlikte dört beş yaşlarındaki çocuğuyla konuşmasını hatırlıyorum. Elini çocuğumuzun burnuna götürüp soruyordu, “Bu nedir”, çocuğumuz “Benim burnum” diye cevap veriyordu. “Bu nedir?” “Benim elim”, vb sorular uzayıp gidiyordu. Son sorusunda ise çocuğumuz durakladı bir an. “Benim burnum, benim gözüm, benim ayağım diyorsun. Peki “Ben” nedir?”. Bu yazı o basitlikte bir yazı. Okuma biçimlerine dair bazı perspektifleri paylaşacağım. Sizler daha fazlasını yaparsanız yazmanızı ve paylaşmanızı dilerim.

Bu kısımda bu konuya esastan bakan Maturidi'nin eserinden iktibaslar giriş yapmak istiyorum. Konu her ne kadar dinin öğrenilmesi bahsi gibi görünüyorsa da ifade ettiği temeller ve ana perspektifler soyut ve tabiat bilgisinin de kaynaklarının tespiti olarak görülmelidir. Nitekim, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün Maturidi’nin eserlerinin az etüt edildiğini ve etüt edildiğinden de daha az anlaşıldığını ifade ve ima ederek “Halbuki Maturidi özgün ve gelişmeye elverişli bir düşünce ve kozmoloji anlayışı ortaya koymuştur” demektedir (İfadeler Hocamızın ifadelerinden anladıklarım, yanlış kavramamış olmayı umuyorum. M.A.B). Maturidi “Dinin öğrenilmesinde konuşulacak vasıtalar iki olup, biri nakil diğeri akıldır” (Kitabü-t Tevhid Tercümesi; Ebru Mansur el Maturidi; terc. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu; TDV İSAM yay. Ankara, 2002; s. 4) demiş ardından da “İnsanların dinlere ve mezheplere bağlanma konusunda farklı tutumlar (Akli ve kalbi tutumlar- MAB) sergilediklerini…” hususunu belirttikten sonra “… körü körüne başkasına uymanın (taklit) sahibinin mazur görülemeyeceği hareketlerden biri olduğunu kanıtlamaktadır” (Age, s. 3) demektedir. “Evet insanların bir asıl (Din) aramaları gereklidir, hem de idraklerinin müsade edebileceği nihai noktaya varan bir arama ile.” (Age; S. 7). “Nesne ve olayların gerçekliklerinin (Hakaiku'l eşya) bilinmesine götüren yollar idrak, haberler ve istidlaldir. İdrak duyular yoluyla oluşur. Bu zıddı olan bilgisizliğin bahis konusu olamayacağı bilginin temel vasıtasını teşkil eder (Age; s. 9-10). Haberlerle ilgili olarak ise “Peygamberin (asm) ve haberleri ve mütevatir haberler üzerinde görüşlerini müzakere etmektedir (Age; s. 11-12). Nihayet üçüncü kaynak olarak istidlali (Akıl yürütmeyi) zikretmektedir. “Akıl yürütme yoluyla bilgi edinmenin gerekliliği birkaç esasa dayanır. Bunlardan biri gerek duyu gerek haber yoluyla bilgi edinirken istidlale olan zaruri ihtiyaçtır.” Sonra da Kuranı Kerim’den akletmek, düşünmek, tefekkür etmek ile alakalı ayetleri zikretmektedir (Age; S. 12-14). “Akıl yürütmenin gerekliliği konusunda değinilecek bir husus da şudur: insan yaratılmışları yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, bu uğurda güçlüklere göğüs germek, onlar için aklen en elverişli bulunanları araştırmak, iyi ve güzel olanları tercih edip, bunlara aykırı düşenlerden sakınmakla (Bu “emr-i bi-l maruf ve nehy i an-il münker” kalıbına ne kadar da benziyor) mümtaz kılınmıştır. Bu hususlar bilmenin yolu ile nesne ve olayları incelemek suretiyle aklı kullanmaktan ibarettir (Age; S. 14) “insan fizyolojik bir yapıya ve bir de akla sahip kılınarak yaratılmıştır” (Age; S. 15) İmam Maturidi’nin önceki sayfalarda vurguladığı gibi “Allah’ın (cc) yaratmasında abes yoktur. Hele ki akıl gibi bihemta (Eşsiz) bir nimetin yaratılması olsun da insan onu kullanmasın, Allah (cc) bundan soru sormasın mümkün mü?

Merhum Seyyid Ahmet Arvasi’nin Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz Kitabına bilginin ontolojisine dair esas yaptığı Hazreti Peygamberin (sav) duası ne güçlü bir idrak çerçevesidir: “Allahım eşyanın hakikatini bana olduğu gibi göster”. Rahmetli Arvasi “Künhüyle göster, öğret” diyerek bir mana vermiş hatırladığım kadarıyla. (Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz; Seyyid Ahmet Arvasi; Babıali Kültür Yayıncılık; 2006- Bu değerli eserin ilk basım tarihi çok daha eskidir. Burada sadece meraklıları için bir adres bırakmak düşüncesiyle künyesini yazdım. M. A. B) Bu veciz duadaki “Olduğu gibi, kema hiye” ibaresi o kadar kilit önem taşımaktadır ki. Müslümanların gerek sosyal yaşamlarında gerekse Müslüman alimlerin ilmi fikri çalışmalarında hakikatin farklı boyutlarda araştırılmasında zanlarımıza, öfkelerimize, kişisel tutumlarımıza, hayallerimize, beklentilerimize, batıl inançlarımıza, vs göre değil sadece eşyanın hakikatinin olduğu gibi idrak edilmeye çalışılmasını esas kılmaktadır. “Eşyanın hakikatı sabittir”diyen Ehli Sünnet alimleri bu duanın idrakinden süzülen bir prensibi hatırlatmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, dini hukukta Hanefi fukahası “Biz zahire (Olgulara) göre hükmederiz” demişlerdir.

Çok ayrıntıya girmeden seküler dünyadan da son bir ilave de yapalım. Bilimsel düşüncenin gelişiminde yayımlandığı tarihten bu yana büyük etkiler yapmış kitabında Thomas Kuhn bilimsel devrimlerin cari bilgi ve kuralların krize girdiği (Yani olguları açıklayamadığı) dönemlerde içinde yer aldığı dönemsel bilim topluluğundan farklı düşünen ve algılayan bilim insanlarının yeni formüllerle, yaklaşımlarla açıklayarak bilimi geliştirdiklerini açıkladığı çok sayıda örnek vermiştir. Kitabında işaret ettiği bir diğer husus da şudur ki, fiziksel yasalar (Bile, M. A. B) mutlak değildirler. Yerine ve şartlara göre değişebilmektedirler. Mesela suyun kaynama ve donma dereceleri ancak belirli şartlar içinde modern fiziğin kurallarına ve formülasyonu uygun gerçekleşmektedir. (Bilimsel Devrimlerin Yapısı; Thomas Kuhn; Türkçesi Nilüfer Kuyaş; Kırmızı Yayınları; 2021). Kuhn bilimsel gelişmelerin sıçrama ya da kriz çözümü zamanlarını da anlattığı bu kitabında aslında uzun süreçleri özetlenmiştir. Eşyanın hakikatinin olduğu gibi öğrenilmesiyle ilgili şunu diyebiliriz ki, K. Popper'ın bilginin yanlışlanabilir olma ilkesi gibi bilginin........

© Haber7