Kırık fay hatları üzerinde tehlikeli satranç: Ortadoğu
Sykes- Picot Antlaşmasının cetvel ile çizdiği Ortadoğu’nun kırık fay hatları üzerinde yeni bir güç satrancı oynanmaya başlandı. Ne yazık ki bu satranç oyunun taşları masum insanlar…
Durgun bir deniz gibi mütemadiyen uzayan çölde nasıl aniden bir kum fırtınası çıkarsa öyle Ortadoğu’nun en hassas fay hatları üzerinde seçilmiş bölgelerinde toplumlar üzerinde alışıldık bir yeni fırtına başladı. Fırtınanın özelliği sadece bir yandan değil her taraftan şiddetli kasırgalarla toplumların üzerine felaketler yağdırması. Kimi toplumlar fırtına kumları altında kalırken (Gazze) kimi toplumlar da anaforların hortumların içinde bir coğrafyadan diğerine (Filistin, Irak, Suriye, Lübnan) savrulmaya başladı tekrar. Petrolün vicdanları örttüğü (S. Arabistan, Katar, BAE) müreffeh ülkelerde ise kasırgadan daha beter sessizlik, hatta gelecek güç hesapları söz konusu. Petrol bugünün savaşlarını, dökülen kanlar ise yarının savaşlarını garanti ediyor kuşkusuz. Bu coğrafyanın tavanını koruyan konstrüksiyon zayıflamış halde kimisi adı bile söylenmeden yürütülmüş bir savaşın mağlubu (İran) bazıları ise dirayeti mümkün kalacak finansmanın zayıflığı, için parçalanmışlığı, vb ile malül.
Bir zamanlar Nabukednazar gibi adamların dolaştığı iki nehir arası bugün dertlerden dert ve belalardan bela beğen diyeceğimiz iki kötülük arasında, yoksul, zayıf ve çaresiz. Cezirenin altında ise yoksul ve öfkeli işsiz delikanlılar dolaşıyor etkisiz (Yemen). Kalabalık aile ise güçlü olmaktan uzak (Mısır) mahalleye nizam vermekten çok ailesini nasıl doğuracağının telaşında. Adeta mezar taşlarına dönen her binanın enkazı yanında ağlayan çocuklar, kadınlar ve çaresiz vicdanlar bulunmakta. Bu ne dehşetli bir beladır ki, her fırtınanın içinde ayrı ayrı anaforlar, kasırgalar, hortumlar çıkmakta ve her bir millet ayrı ayrı topluluklara bölünmüş zamanın dehşetengiz fitne dalgalarıyla boğuşmakta.
Bu giriş paragrafını fazla duygusal bulan dostlarımız olacaktır. Ancak, gözümüzün önünde olan bitenin bize yansıyan ateşi, acısı ve hüznü başka türlü yazmaya izin vermiyor.
Ortadoğu’daki fay hatlarına müdahale eden büyük küresel güçlerin stratejilerini her geçen gün daha iyi anlamak mümkün. 20. Yüzyılın başlarında güçlü Osmanlı Devlet sistematiğinin hala bölgede bileşenlerinin, prestijinin ve en azından bazı bağlarının olması nedeniyle küçük devletler şeklinde yapılandırma öncelikliydi. Bu yapılandırmanın yerel bileşenleri milliyetçilik, mezhepçilik, Osmanlı karşıtlığı gibi farklı ideolojik kılıflar bulsalar da asıl muharrik güçler İngiltere, Fransa ve sonrasında ABD daha sonraki yıllarda SSCB gibi büyük devletlerdi. Bu modern devletler aracılığıyla bölgeyi ve milletleri kontrol etmek, kaynaklarını maksimum küresel metropoller yararına kullanmak mümkündü. Ancak, Soğuk Savaşın (Bu dönem olaylarını yazı bütünlüğünü sağlamakadına kasten ihmal ediyorum) bitmesini müteakiben tek süper güç haline gelen ABD’nin tek başına küresel düzen oluşturamayacağının farkına varması ile yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemin hamleleri olarak Amerika ve müttefiklerinin Irak müdahalesini, Yugoslavya’nın parçalanmasını görmek mümkündür.
Ancak, bunlarla başlayan süreç süratle de ivme kazanmıştır. 2. Irak müdahalesi, Balkanlar’ın daha “mikro-balkanizme” maruz bırakılması Doğu Avrupa’nın küçük parçalara ayrılması, Ortadoğu’da da şiddetli müdahalelerin ve olayların gerçekleşmesi bu türden bir ivmelenmedir. Daha önceki yazılarımızda da belirtildiği üzere tüm küresel çatışma alanlarında olduğu gibi hatta daha fazlası Ortadoğu’daki seçilmiş çatışma bölgelerindeki istikrarsızlık devam edecektir. Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, vb ülkelerde açılan yaralar daha fazla siyasi ve içtimai cerahat oluşması için açık bırakılacaktır. Bu stratejinin küresel sisteme faydası şudur ki, öncelikle bu bölgelerdeki kaynaklar daha kolayca büyük güçler tarafından gasp edilmektedir; ikinci olarak, bu bölgelerde yaşayan nüfus bir şekilde azaltılmakta, istikrarsız sebebiyle müspet üretim ve düzen sürecini inşa edememektedir; üçüncü ve son olarak, bu bölgedeki istikrarsızlık ile coğrafi ya da siyasi, ekonomik, kültürel yönlerden bağlantılı orta ölçekli güçler destabilize edilmektedir. Bu son derece istikrarsız ve şiddet içeren coğrafyalar savaşlar ve iç karışıklıklar ile çalkalandıkça nitelikli nüfus kalburun üzerine çıkıp oradan gelişmiş metropollere kaçmakta, kalan biçare nüfus ise birbirini imha etmektedir. Bu bölge ve komşu bölgesel güçlerde en azından bir yüzyıldır aynı proje yürürlüktedir. Gelgit (Med Cezir) dolayısıyla........
© Haber7
