menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İtidal, Adalet ve Devlet

13 1
28.04.2025

Değerli okurlar bu hafta istedim ki, biraz gündemin dışına çıkalım ve bir tefekkür dünyasına dalalım. Aslında zaman zaman durup hayatımızı, olayları, sonuçlarını, vb. bir düşünce süzgecinden hatta ve hatta düşünce haddesinden geçirmek gerekiyor. Ülkesini terk eden bir Çinli bilgenin ayrılma nedenini hiç unutamam. Diyordu ki Çinli bilge “Hükümdarım önceden belirli zamanlarını düşünmek için ayırırdı. Şimdi artık düşünmeye zaman bırakmadı kendine”.

Yıllardır kendi hayatımda benimsediğim bir tefekkür tarzını da sizlerle paylaşmış olacağım. O da insan, toplum, devlet, ilim, vb konularda belirlediğim temel kavramlar üzerinde etraflıca düşünmeye çalışmaktır. Bu tefekkür tarzı bir tür istikametimi düzeltir, zihnime berraklık ve tutumlarıma rota kazandırır.

Bugün İslam düşüncesinde merkezi yeri olan bir kavram üzerinde duralım istiyorum: İtidal. İtidal kavramı anlam ve işlev bakımından adalet kavramıyla örtüşür. Vakıa İtidal kavramı “Adl” mastarından müştaktır. El Maani Arapça Sözlüğü “İtidal” kavramını “Adl” kökünden türemiş, tekil, eril bir isimdir diyerek tahlil eder. Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre “itidalin” kelime anlamı “Aşırı olmama ve ölçülü olma durumudur”. İki aşırı tutum ve davranış arasındaki “orta hal” şeklinde tanımlanan itidal bu genel tanım çerçevesinde “Orta halde bulunma, ölçülü ve ılımlı olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük, doğruluk” şeklinde tanımlanmıştır. Elbette ki bu tanımlama, kavramın içinde doğduğu ilim veya kültürden, işlevlerinden, tarihsel süreçlerinden, yorumlarından tecrit edilmiş bir ortalama tanımdır.

Sadece sözlüklerde detaylı bir okuma yapmak bile bize yol gösterici olabilir. Mesela El Maani farklı metinlerde itidal kavramının anlamlarını verirken bizi de sonsuz bir tefekkür denizine atmaktadır. Mesela karşılık gösterdiği “Tempérence” kelimesi daha çok dini içerikli olup, iradenin filler üzerinde hakim olmasını, insanın kendisini eşyanın iyi yönlerine sevk etmesini içerir. “sobriété” kelimesinde ise “Ayık olma, hüşyar olma, bilinçli hal üzere olma manalarına yapışık bir itidal anlamı” vardır. Garip olan şu ki, ortalama anlamların tercih edildiği BM metinlerinde “İnsanın kendisini tutması” benimsenmiştir. Ama en baştaki ifadesi “İtidal her tür aşırılıktan uzak olmaktır” anlamını içermektedir. İtidal veya adalet kavramlarının hakiki ve kapsamlı manalarına muttalî oldukça hem istifade hem de aldığımız lezzet de değişecektir. Rasat ettiğimiz tefekkür yıldızları, düşünce ve bilgi sistemleri de başka bir mahiyet kazanacaktır. Zira ilk başta söyleyelim, itidal ve Adl kavramları orta yolu tercih etmek denilerek bir mana kaybına uğramaktadırlar. Keza “ümmeten vasaten” övgüsü de aynı şekilde orta bir ümmet tabiriyle mana ve değer kaybına uğramaktadır. Burada aslolan tam olarak adaletin gerektirdiği hal, ölçü ve kıvam üzere olmaktır. İlk önce ifade edelim ki, itidal kavramı asıl olarak hem Batılıların hem de Müslümanların düşünce ve bilim dünyasına Eski Yunan’dan gelmiştir. Sophrosyne kelimesi önce Latin/ Roma dünyasına geçmiş, yeni kavramlarla da zenginleştirilmiş, sonra da hem Yunanca hem de Latince kavramlar Batı lisanlarında benimsenmişlerdir. Antik Çağ filozofları ve daha sonra da Hıristiyanlar “Dört erdemi” itidal noktası, itidal seviyesi olarak kabul etmişlerdir. Bunlar basiret (akıl), metanet (Güç), adalet ve ölçülülüktür.

İtidal kavramının ilk kullanılması ahlaki, etik, hukuk veya dini alanda değil, antik çağ tıbbı alanındadır. Özellikle vücutta bulunan dört sıvının (Ki buna dört hal de deniliyor) dengeli olması hayatın sağlıklı devamı için esas görülmüştür. İnsan vücudunda bulunan dört sıvı(Ahlat-ı Erbaa) kan (dem, haima, blood), sarı safra (Safra, chole, yellow bile), kara safra (Sevda, melan chole, Black bile) ve balgamdır (Phlegma, phelegm). Ta eski Mısır’a kadar uzanan bu dört sıvı teorisi Antik Çağ filozofları ve özellikle de Galen ve Hipokrat tarafından geliştirilmiştir. Hipokrat’ın teorisinin (Hümoral patoloji) modern zamanlara kadar geçerliliği kabul edilmiştir.

İlk çağ filozoflarından ortaçağ filozof ve hekimlerine (Müslümanlar da dahil) kadar bütün bilginler ve hekimler insanın sağlığındaki bozulması sebebi olarak bu dört sıvının itidal kıvamını kaybetmesi, ölçülülüğünün bozulmasını görmüşlerdir.

Ancak, itidal ve adalet kavramları İslam dünyasında bilginler, düşünürler ve dini liderler tarafından diğer alanlara da teşmil edilmişlerdir. İmam-ı Gazali’nin İhya-u Ulum-ud-Din eserinin emraz-ı kalbiyeye tahsis edilmiş ikinci cildinde itidal ile ifrat ve tefrit yani itidalden sapan aşırılığın iki kutbu arasındaki ruh, mizaç, karakter halleri ve hastalıkları üzerinde durulur.

Bu detaylı açıklamaları biraz daha somutlaştıracak........

© Haber7