menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dava, kitap, kültür ve mücadele dolu bir ömür

10 1
08.08.2025

Ömrünü hakikat uğruna harcayan güzel adamlar, aramızdan sessizce birer birer ayrılıyor. Sanki bir göç mevsimindeyiz. Yayın ve kültür dünyasının en güzel adamlarından biri olan Ömer Ziya Belviranlı ağabey de göçünü topladı, seferine çıktı. Onu tanıyan herkesin gönlünde derin bir muhabbet beslediği, kıymeti bilinen bir isimdi.

Turizme teslim edilmeden önce, önemli bir kültür havzası olan Cağaloğlu’nun direklerinden biriydi. Zahirde bir yayıncıydı ama hakikatte gül alıp gül satan, gülden terazi kuranlardandı. Yayınevini kapattıktan sonra bile Cağaloğlu’nda “muhabbet dükkânı” açması, onun asıl gayesini ortaya koyuyordu.

Dost canlısıydı. “Ben dost yüzün görmez isem, bu gözlerim nemdir benim” diyen irfan ehlinin izini sürüyordu. Mükrim bir insandı; ikram etmeyi severdi. Meclisinde bulunan herkes mutlaka nasiplenirdi: Kimi bir kitapla, kimi sıcak bir etli ekmekle, kimi de daha önce hiç duymadığı bir hatırayla… Kalbi, insanların iyiliği için çarpıyordu. Kendisine yardım için başvuranların sorununu çözmek adına adeta çırpınırdı.

Dükkânının duvarlarında sevdiği insanların fotoğrafları asılıydı. Aslında her anını onlarla yaşıyordu. Evvel gidenlerden bahis açıldığında heyecanla anlatmaya başlardı anılarını. Türkiye’ye yürekten bağlıydı; memleket sevgisi onda bambaşka bir hâl almıştı. Ülkemizin kalkınmasına dair gazete haberlerini kesip duvarına asması, herkesin bu hakikati görmesini istemesindendi.

Cumhurbaşkanımıza sarsılmaz bir sevgisi vardı. Aleyhinde konuşan ya da yazan kim varsa arar, açıkça tepkisini gösterirdi. Çizgi değiştiren eski dostlarının savrulmasına tahammülü yoktu. Düşüncelerini mertçe söyler, yanlış yapanlara çekinmeden ifade ederdi.

Dünyaya sadece “merhaba” demek için gelmiş gibiydi. Allah, çıkardığı yüzlerce kitap vesilesiyle ona yüzbinlerce insana “merhaba” deme imkânı verdi. Kitapla, kültürle, dergiyle dolu bir ömür sürdü. Dava, hayatının her zaman merkezinde oldu. Millî Mücadelecilerden ayrılsa da mücadeleyi asla bırakmadı. Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşmandı. Çizgisi netti; hakkın hatırını dost hatırından üstün tutardı.

Cenazesine gelenlerin “İyi bilirdik” demesi bir ezber değildi; gerçekten iyiydi, iyilerdendi. Gönüllerde silinmez izler bıraktı. Türkiye Yazarlar Birliği’nde kendisine düzenlediğimiz vefa gecesinde, “Hayatımın en mutlu gününü yaşıyorum” demişti. Dostlarından onu dinledikçe saygımız ve sevgimiz daha da artmıştı.

Sessiz ve nümayişsiz yaşadığı için gençler onu tanımıyordu. Bu yüzden, genç nesle aktarmak için hayatını anlatmasını istemiştim. Şimdi, o sohbetlerden aldığım notlar çerçevesinde, tanımayanlar için Ömer Ziya Belviranlı’yı ve hayatına yön veren kıymetli şahsiyetleri anlatmak istiyorum.

Ömer Ziya Belviranlı, 1946 yılında Konya’da köklü bir aile ocağında dünyaya gelir. Ailesi, şehrin ilim ve irfan hayatında tanınan, adı saygıyla anılan bir sülaledir. Evlerinin havasını kitap kokusu, divan yapraklarının hışırtısı ve Kur’an tilavetlerinin huzurlu yankısı doldurur. Daha çocuk yaşta, sohbet meclislerinde duyduğu hikmetli sözler zihninde derin izler bırakır.

Henüz gençlik yıllarına adım atmışken Türkiye, 27 Mayıs 1960 ihtilalinin sert rüzgârlarını yaşamaktadır. Bu fırtına, Belviranlı ailesini de doğrudan etkiler. Babası ve Ali Kemal ağabeyi gözaltına alınır, evdeki zengin kütüphaneye el konulur.

Fakat ne bu ani baskınlar ne de dönemin siyasi gerilimi, Belviranlı ailesinin ilmî ve manevî iklimini söndürebilir. Anne ve baba, sabır ve metanetle çocuklarının eğitimine destek olmaya devam eder. Ömer Ziya, bu ortamda hem okuyan hem düşünen hem de memleketin meseleleriyle dertlenen bir genç olarak yetişir.

O yılların Konya’sı, Türkiye’nin zor şartlarına rağmen derin bir maneviyat ve güçlü bir ilmî damar barındırmaktadır. Şehirde, Hacıveyiszade Mustafa Efendi gibi büyük âlimlerin ders halkaları kurulmakta, camiler sadece ibadet mekânı değil, aynı zamanda fikir ve irfan merkezleridir.

Kadim şehir sistemin baskılarına direnmesini bilir. Resmî yasaklara rağmen kömürlüklerde, bodrumlarda veya cami minarelerinin boşluklarında Kur’an dersleri verilir. Pas kokusunun sindiği bodrumlarda bile hafızlar yetişir.

Ömer Ziya Belviranlı, işte böyle bir ortamda; ilim, sanat ve maneviyatın iç içe geçtiği bir şehirde, siyasi baskılara rağmen direncini koruyan bir ailenin içinde büyür. Bu çocukluk ve ilk gençlik tecrübesi, onun ileride yayıncılık, dergicilik ve kültürel faaliyetlerde üstleneceği misyonun temel taşlarını oluşturur.

HACIVEYİZZADE’NIN BIRAKTIĞI İZ

Konya’nın manevî ikliminde Hacıveyiszade Mustafa Efendi ve onun hocalarının izleri hâlâ canlıdır. Kur’an öğretiminin yasaklandığı, dinî derslerin karakol baskınlarıyla engellenmeye çalışıldığı yıllarda bile bu mübarek zat boş durmaz. Kelle koltukta koşturmaya devam eder. İmanlı bir nesil yetiştirir, talebelerine azim ve sebat aşılar.

Gençlik yıllarında Ömer Ziya Belviranlı, Hacıveyiszade’nin ders halkasına katılır. Hocası, İmam Hatip okullarının açılması ve yaygınlaşması için gecesini gündüzüne katar. Derslerine her zaman besmele, hamdele ve salvele ile başlar, ardından istiğfarla gönülleri arındırır. Arapça, akaid ve o dönemde müstakil bir ders olarak okutulan belagatı kendine özgü Konya şivesiyle, ciddiyet ve vakarla işler.

Tenefüslerde iki rekat nafile namaz kılmadan sınıftan çıkmaz; öğrencilerinin sorularını ise teneffüs aralarında, samimi bir sohbet havasında yanıtlar. Onun gayretleri sayesinde Konya İmam Hatip Okulu ilim ocağına dönüşür pek çok talebe hem ilmî hem manevî açıdan olgunlaşır.

“Bir talebe için kırk münafığın kahrını çekmeye hazırım” sözü, Hacıveyiszade’nin eğitime ve öğrenciye bağlılığını en berrak şekilde ifade eder. Onun derslerdeki ciddiyeti, ahlâkı ve ilahî aşkı, Belviranlı’nın ve diğer gençlerin hayatında silinmez izler bırakır.

MÜNEVVER BİR AĞABEY

Hayatında derin izler bırakan en önemli bağlardan biri, hiç kuşkusuz ailesi ve özellikle ağabeyi Ali Kemal Belviranlı’dır. Altı kardeşli ailenin büyüklerinden olan Ali Kemal Bey, sıradan bir ağabey değil; aynı zamanda yol gösterici, ilim ve irfan kaynağıdır.

Konya Lisesi’ni, ardından Çapa Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitirir. Dönemindeki bütün maneviyat büyüklerini ziyaret edip dualarını alır. Özellikle Mahmud Sami Hazretleri’ne ayrı bir muhabbet besler. İngiltere’de mide üzerine altı sene ihtisas yapar.

Konyalıların hamurla aralarının iyi olması sebebiyle hastalıkla imtihanlarının genelde mideden olduğunu ifade eder; bu sebeple merhum, mide konusunda kendisini özellikle geliştirir. Konya’ya döndüğünde şifa dağıtmaya başlar. Haftanın bir gününü fakir hastalara ayırır; onlardan para almadığı gibi ilaçlarını da ücretsiz verir.

Hafızlığı mükemmeldir; öyle ki Alzheimer’ın en ağır dönemlerinde dahi Kur’an okumayı sürdürebilecek kadar sağlam bir hafızaya sahiptir. Hafızlığının yanı sıra musikideki ustalığı da meşhurdur. Hem klasik hem de şarkı formunda ilahiler besteler, söz seçiminde ise itikada aykırı unsurlardan özenle kaçınır. Şiirle bağı oldukça kuvvetlidir; Safahat hafızı sayılacak kadar Âkif’in muhteşem eserindeki şiirler hafızasındadır.

Ali Kemal Belviranlı’nın çıkardığı İslam’ın Nuru mecmuası, dönemin en nitelikli dinî dergilerinden biri olarak kabul edilir. Bu dergi, camianın kültürel ve entelektüel hayatına önemli katkılar sağlar; her sayısında usta kalemlere ve büyük hocalara yer verir, ayrıca hat sanatı ekleri ile okuyucusuna estetik bir zenginlik sunar.

Kaleme aldığı İslam Prensipleri kitabı, alandaki önemli bir boşluğu doldurur; cami musikisine Anadolu’da yeni bir ufuk açar. Onun ilmi, sanatı ve hizmetleri, yalnızca bir dönemin değil, gelecek nesillerin de istifade ettiği kıymetli bir miras olarak yaşamaya devam eder.

Ali Kemal Bey, yaşadığı dönemin kıymetli şahsiyetlerinin yakın dostu olur. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’in meclislerine katılır; o mecliste çok sayıda seçkin isimle tanışıp dostluk kurar. Hasan Basri Çantay, onu manevi evladı olarak görür. Kenan Rıfai’den Zahid Kotku Hazretleri’ne kadar birçok büyüğün iltifatına mazhar olmuş bir isimdir. İlim fikir ve kültür hayatına büyük hizmetleri olmuştur. Ziya Belviranlı ağabeyinin kendisinin kahramanlarından olduğunu söyler.

YÜKSEK İSLAM

Ömer Ziya Belviranlı, 1965 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne kabul edilerek hayatında yeni bir döneme adım atar. Zorlu ve seçici bir sınavın ardından girdiği bu kurum, dönemin ilim ve irfan merkezi olarak dikkat çeker. Fındıklı’daki Namık Kemal İlkokulu’nun çatı katında verilen eğitimi devrin büyük şahsiyetleri verir.

Enstitünün kadrosunu, Türkiye’nin önde gelen ilim ve kültür adamları oluşturur: Mahir İz, Zekai Konrapa, Nihad Sami Banarlı, Ali Nihad Tarlan, Ömer Nasuhi Bilmen… Bu hocalar, yalnızca akademik bilgi aktarmakla kalmaz; ahlaki duruşları, hayat tarzları ve öğrencilerine gösterdikleri yakın ilgiyle de eğitimin ruhunu şekillendirir.

Belviranlı........

© Haber7