menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Acılarıma da kardeş olur musun? Fütüvvet, ahilik ve kardeşlik ruhu üzerine

22 12
17.08.2025

Böyle sormuştu Şair Cahit Zarifoğlu aynı adı taşıyan şiirinde: Acılarıma da kardeş olur musun?

Bu, dertli ve duyarlı bir müminin çağrısıydı… Bir kardeşinin ayağına diken batsa onu yüreğinde hisseden, dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan her canın acısını kendi acısı bilen bir gönül çağrısı. Din, dil, ırk, renk, bölge ayırt etmeksizin kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana olan, vicdanı diri insanların çağrısı…

Yıllar önce sorulan o soruyu şimdi Gazze soruyor, kardeş bildiklerine:

"Acılarıma da kardeş olur musun?"

Bu ses, yıkıntıların arasından geliyor… Toz bulutunun, barut kokusunun, kan ve toprağın birbirine karıştığı o ağır havanın içinden… Bir annenin kollarında sönmüş bir nefesin, bir çocuğun gözbebeklerinde donmuş korkunun fısıldadığı bir çığlık bu. Gökyüzü dumanla kaplı, yerin altı ve üstü yaralarla dolu. Her köşe başında bir veda, her sokakta yarım kalmış bir sevda var.

Ve bu çağrı sadece Gazze’den de gelmiyor…

Doğu Türkistan’dan, Arakan’dan da yükseliyor:

"Acılarıma da kardeş olur musun?"

Zindan karanlıklarından, toplama kamplarından, sessiz çığlıklardan, açlığın ve susuzluğun pençesindeki yetim bakışlardan gelen bir nida bu. Haritaların kenarına itilmiş, dünyanın vicdanına dokunmayan uzak diyarlardan değil, yüreğimizin tam orta yerinden kopup gelen bir haykırış…

Kardeşlik, yalnızca mutlu anlarda yan yana gelmek değildir. Bayram sofrasında aynı ekmeği bölüşmek, sevinçte omuz omuza durmakla sınırlı da değildir. Kardeşlik; yaraya dokunmak, gözyaşını silmek, yükü omuzlamaktır. Hatta bazen kendi yükünü unutup kardeşinin yüküne eğilmektir.

Gerçek kardeş, yağmur başladığında sana şemsiye getiren değil seninle birlikte ıslanandır. Fırtınada yanı başında duran, sen konuşamasan da kalbinden geçenleri anlayandır. Birlikte yürüdüğün yolda, omzuna yaslandığında düşmeyeceğini bildiğin insandır kardeş. Bil ki kardeşlik, kan bağıyla değil; can bağıyla büyür.

KARDEŞLİK SINAVINI GEÇMEK

Kardeşlik, işte tam da burada sınanıyor:

Acıya bakıp geçmekle, acıya dokunup kalmak arasındaki o ince çizgide. Nitekim şahit olduğumuz her şey bizim için imtihan olabiliyor. Duyurulan bir olay, okutulan bir yazı, gösterilen bir haber… Her bir şahitlik bize sorulmuş bir “Kim var?” sorusudur ve bizden bir cevap beklemektedir. O an, ya susarak imtihanı kaybederiz ya da bir adım atarak kardeşlik imtihanını geçeriz. Kimi zaman küçük bir yardım, kimi zaman bir dua, kimi zaman da sadece yanında olduğunu hissettirmek… Hepsi kardeşlik sınavının cevabıdır.

Kardeşlik, kelimelerden ziyade gönülle, emekle, adımla yaşatılır. Biz, birbirimizin yarasını sarmazsak; kim saracak? Biz, kardeşimizin yükünü omuzlamazsak; kim omuzlayacak?

Kardeşlik, duyarlı olmaktır. Kardeşinin tırnağına halel gelse, ayağına diken batsa, acısını kendi yüreğinde hissetmektir. Ajanslardan bir haber geldiğinde ya da bir gazete satırlarında acı dolu bir manzaraya rastladığında, “Ben ne yapabilirim?” diye sormaktır.

Ve cevabı aramakla kalmayıp, bir şeyler yapmanın yollarını, imkanlarını bulmaya çalışmaktır.

Bir gün bizim kapımıza da aynı soru gelebilir: "Acılarıma da kardeş olur musun?"

Bu soruyla muhatap olduğumuz her durumda cevabımız dudaklarımızdan dökülenlerden daha çok hayatımızdan, yaptıklarımızdan, vazgeçtiklerimizden, paylaştıklarımızdan duyulmalı.

KARDEŞLİK: BİR VÜCUDUN AZALARI GİBİ…

“Ancak mü’minler kardeştir.” (Hucurat, 10) emr-i ilahisi, iman edenlerin aynı ailenin çocukları olduğunu ilan eden bir hitaptır. Mü’minler, hem Hz. Âdem’in evlatları olarak insanlıkta, hem de büyük İslâm ailesinin fertleri olarak imanda kardeştirler.

Bu kardeşlik öyle bir bağdır ki, kan bağıyla ölçülmez, mesafelerle zayıflamaz. Aynı kıbleye yönelen, aynı kelime-i tevhidi dilinde taşıyan, aynı peygamberin ümmeti olmanın bağrında yeşeren bir bağdır.

Kıvamı ise… Bir vücudun azaları gibi olmak; acı çektiğinde bütün bedenin titrediği, yaralandığında tamamının iyileşmeye çalıştığı bir birliktelik ya da birbirine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibi; biri eksildiğinde yapının sarsıldığı, biri düştüğünde diğerlerinin yükü omuzladığı bir dayanışma…

Böyle yaşandığında kardeşlik, zulmün fırtınalarına karşı dimdik duran, mazlumun elini tutmak için kapılarını ardına kadar açan yıkılmaz bir kale olur.

KARDEŞLİK, GENİŞ YÜREKLİLİKTİR

Aynı soydan gelenlerin yanı sıra iman bağıyla birbirine kenetlenenlerin de yer bulduğu bir gönüle sahip olmaktır. Bu gönül, farklı dillerden, renklerden, coğrafyalardan insanları aynı sofrada buluşturur.

Kardeşlik, sınır tanımaz. Haritaların çizdiği hudutlara sığmaz, pasaport ve vize istemez. Hududu kalemle değil, imanla çizilen gönül coğrafyamızın sınır ötesi ufuklarında buluruz birbirimizi. Orada tanır, sever, kucaklaşırız.

Nerede olursak olalım, birimizin sevinci hepimizin sevinci, birimizin acısı hepimizin acısı olur; çünkü biliriz ki dar yürekler yalnız kendine yeter; geniş yürekler ise bütün ümmete, hatta insanlığa yetebilir.

KARDEŞLİK NİMETİ VE SORUMLULUĞU

Nimet biliriz kardeşimizi, kardeşliğimizi… Ayet-i kerimenin ifadesiyle bu nimet Allah’tandır. “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı; çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (Enfal, 63)

O’nun iman nimeti sayesinde kardeş olduk biz. Yeryüzündekilerin tümünü harcasak bile, bu gönül birliğini kuramazdık. Kardeşsiz kalmak, iman ölçüsünde uçurumun kenarında durmaktır. (Al-i İmran,103)

Biliriz ki her nimetin bir şükrü vardır ve bu, kendi cinsinden ödenir. Şükür, o nimeti yaşatmak ve korumaktır. Her nimetin bir külfeti vardır. Külfet, o nimetin gerektirdiği fedakârlıkları göze almaktır ve her nimetin bir hesabı vardır. Hesap ise, o nimetin hakkını verip vermediğimizin sorulacağı gündür.

Kardeşlik nimeti de böyledir; şükrü vardır, külfeti vardır, hesabı vardır.

KARDEŞLİK ŞÜKÜR İSTER

Kardeşliğin şükrü; kendimiz için Mevlâ’dan ne diliyorsak kardeşimiz için daha fazlasını dilemektir. Onun sevinci için çabalamak, hüznünü hafifletmek, gönlümüzde ona yer açmaktır. Böyle olunca kardeşlik pekişir, nimet artar, bereketlenir. Biz birbirimizi büyütürüz; dualarımızla, desteğimizle, omuz omuza duruşumuzla; zira kardeşliğin gerçek şükrü, onu yaşatmak ve güçlendirmektir.

KARDEŞLİK BEDEL İSTER

Kardeşlik, beraberinde bir külfet yükler. Omuzlarımızda sadece kendi yükümüzü değil, kardeşimizin yükünü de taşırız. Paylaşmak, yardımlaşmak, dayanışmak; gerektiğinde doğrusu için incitmeden uyarmak… Emr-i bil ma’ruf, nehy-i ani’l-münker…

Çoğu zaman sabır düşer nasibimize… Tahammül ile genişler yüreklerimiz. Kardeşimizin hatasını görüp hemen vazgeçmeyiz; elinden tutar, yeniden doğrulmasına yardım ederiz. Bazen bu sabır, günlerce, aylarca, hatta yıllarca sürer. Ama bu tahammül, kardeşliğin en ağır fakat en değerli bedelidir.

KARDEŞLİĞİN DE BİR HESABI VARDIR

Yalnızca yaptıklarımızın hesabı değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın da hesabı… Attığımız adımların olduğu kadar, atmadıklarımızın da…

Hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmak gerekir. Kendimize şu soruları sormalıyız: Ne yaptın kardeşlerin için? Aç ve susuz kalanlar için, zulüm altında “Nerede bizim kardeş bildiklerimiz?” diyenler için… Birlik adına hangi adımı attın? Fitneler tefrikayı körüklerken vahdet için hangi fedakârlıkları göze aldın?

Mehmet Akif’in diliyle:

“Sen ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır,

Milletler için kıyamet işte o zamandır.”

Kardeşlik, karanlığı yırtan bir ışık gibidir; elini uzattığında hem sen aydınlanırsın hem kardeşin. Nerede bir mazlum varsa oraya koşmak, nerede bir haksızlık varsa karşısında durmak, nerede bir gözyaşı varsa silmek boynumuzun borcu…

Biz biliriz ki… Gerçek kardeşlik, dünyayı daha adil, daha merhametli, daha yaşanır kılacak en büyük güçtür. Yeter ki cevabımız, her zaman ve her yerde, tereddütsüz şu olsun:

"Evet kardeşim… Acılarına da kardeş olurum."

Evet biz; kardeşinin acısına sırt dönenlerden olmaz da o acının yükünü omuzlayıp ayağa kalkan şuurlu birliktelikler olursak…

Organize ve örgütlü kötülüğün karşısında dimdik durur ve inancımızın gerektirdiği şekilde iyiliği çoğaltmak için çalışır çabalarsak…

İşte o zaman zalimler haddini bilecek, zulümler de son bulacaktır inşallah.

KARDEŞLİK, ÖNCE BEN DEĞİL BİZ DİYEBİLMEKTİR

Kardeşlik; sen ben davası gütmeden, biz olma bilincine ermektir. Birlikten doğan manevi güce yaslanır, aile olmayı, cemiyet olmayı, millet ve ümmet olmayı hem var olmanın hem de birlikte yaşamanın bir gereği, bereketin en büyük sermayesi olarak görürüz.

Allah için sever, Allah için buğzederiz. Sevgimizin ve buğzumuzun temelinde yalnızca Allah rızası vardır. Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Laz… mensubiyetimiz tanışmak ve birlik olmak içindir ayrılmak için değil. Hele üstünlük iddiasında bulunmak asla… Bu, kalbi zehirleyen, tefrikayı körükleyen bir virüstür. Biz biliriz ki üstünlük ne soyda, ne varlıkta ne de bölgededir… Üstünlük yalnızca Allah’a yakınlıkta ve takvadadır.

‘Bir’ olana yakınlaştıkça birliğimiz pekişir. Kalplerimiz aynı hakikatin etrafında kenetlenir.
Mehmet Akif, milletin ve ümmetin içine düştüğü en büyük felaketi ve en acı manzarayı şöyle dile getirmişti: Müslümanların birbirlerine düşmesi… Dahası, namlusunu Müslümana doğrultan gafillerin ve hainlerin varlığı…

“İslâm'ı, evet tefrikalar kastı, kavurdu:
Kardeş, bilerek bilmeyerek kardeşi vurdu.
Can gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı;
Lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.
Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur;
Dünya da onun, din de onun, şan da onundur.
Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,
Görsen, ezelî râbıta bir buldu ki kuvvet:
Saldırsa da kırk Ehl-i Salîb ordusu, kol kol,
Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol.”

Bu mısralar bize hatırlatır ki; vahdet, uhuvvet ve kardeşlik ruhu diri kaldığı müddetçe hiçbir güç bize tesir edemez ve bizi esir edemez; lakin o bağ gevşerse düşman önce aramıza sızar, ardından da kalbimize ve sonra paramparça oluruz Allah korusun.
Rabbimiz buyurur:

“Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 46)

KARDEŞLİK, TEFRİKAYA KARŞI DURMAKTIR

Tefrika, kardeşlik bağını kemiren en sinsi düşmandır. Önce kalpler arasına şüphe eker, sonra dillerden dökülen incitici sözlerle büyür, en sonunda da aramıza görünmez duvarlar örer. Farklılıklarımızı zenginlik yerine çatışma sebebi hâline getirir; oysa biz biliriz ki, birliğin olduğu yerde rahmet, ayrılığın olduğu yerde felaket vardır. Kardeşlik; mezhep, meşrep, kavim veya coğrafya farkını fitne malzemesi yapmamak, aksine bunları ümmetin ve insanlığın zenginliği olarak görmek demektir.

Tefrikaya karşı durmak için önce kalbimizi temizlememiz, niyetlerimizi arındırmamız gerekir. Ardından kardeşimizin şerefini kendi şerefimiz gibi korumalı, hatasını........

© Haber7