menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Önce uhuvvet sonra zafer

6 0
21.03.2025

1915 yılında 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti dünyanın en büyük sömürge devletleriyle mücadele etti. İngiltere, Fransa, Avustralya, Rusya ve beraberinde getirdikleri binlerce sömürge askeri Osmanlı'nın kalbine giden Çanakkale Boğazı'nı kuşattı. Amaçları İstanbul'du. Başkent İstanbul alınırsa Osmanlı tarihine karışacak ve bu millet bu topraklardan atılacaktı. Evet geldiler! Ve gördüler!

Onlar 1071'den beri geliyorlardı. Bin yıldır bu milleti bu topraklardan atmak için geliyorlardı. Bu sefer topyekûn geldiler. Gemileriyle, toplarıyla, tüfekleriyle... Çanakkale'yi Çanakkale'yi yapan gelenleri karşılayan kardeşlik ruhudur. O öyle bir ruh ki çelik ve barut karşısında; inancının, imanın ve azmin zaferinin sembolüdür. O öyle bir ruhudur ki ''Esir yaşamaktansa hür ölmeyi yeğlerim!'' diyen bir milletin göğsündeki iman gücüdür.

Davaları büyüktü. Dava, kardeşlik ruhu ile süslenmiş özgürlük davasıydı.

Çanakkale Ruhu, Dardanos Bataryası'nda, muharebe hazırlıklarını yeni doğan kızını görmekten üstün tutan ve 18 Mart 1915 günü kısa bir süre içerisinde bataryasına 4.000 top mermisi düşerek kızı Didar'a hasret giden Hasan Hulusi Efendi'nin özgürlük bilincidir.

Günümüz Ortadoğu’nun durumunu değerlendirdiğimizde dikkatimizi çeken ilk şey, Müslümanlar arasındaki parçalanmışlık ve düşmanlıktır. Kimi İslam ülkeleri, milletleri, cemaatleri ve cemiyetleri arasında derin anlaşmazlık ve ihtilaflar vardır.

İslam alemi hangi sıkıntıyla sancı çekiyorsa, vatanımız da aynı hastalıkla muzdariptir. Burada da birlik ve beraberliğimizi bozacak tarzdaki çalışmalar bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Bu vatan hepimizin ve hepimiz bir vücut gibiyiz. Beğenmediğimiz ve hasta olan organlarımız da bizim. Bunları bünyemizden söküp atamayız.

Müslüman ülkelerin bazılarında çoğunlukla etnik ve siyasi sorunlar nedeniyle iç savaş ve çatışmalar yaşanmaktadır. Maalesef bu ayrılık ve çatışmalardan da en fazla istifade edenler, emperyalist güçlerdir. Yani bölgeyi vurmaya çalışanların, bir gurubu kendine alet edip, diğer gurubu onunla ezdiğine, sonra kullandığı o aleti de kırdığına tarih şahittir.

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 49/13.).

Bizi ayakta tutacak en büyük kuvvetimiz, birliğimizi temin eden İslâm kardeşliğidir.

Birlikte saadet ve huzur, ayrılıkta fitne ve fücur vardır.

Tarih bilinci ile şöyle bir gezintiye çıktığınızda görürsünüz ki ayırarak yenmeyi başarabilmişler koca bir imparatorluğu…

Evet İngilizler Hintli Müslümanları kullanarak Osmanlıyı vurdular, ama Hindistan'ı da kırdılar. Ruslar kafkaslı kardeşlerimizi aleyhte kullandılar ama onları da ezdiler. İtalyan ve Fransızlar Kuzey Afrika'yı bizden ayırdılar, ama onlar oradan ayrılmadılar. Arapları alet ettiler, ama Arapların her yönden rahat etmedikleri ortada. İşte Filistin, işte Irak, işte Suriye...

Sayın Bahçeli’nin çıkışını bu gözle okumak çok değerlidir. Emperyalist güçlerin oyunlarını bozmak ve birlik içinde daha güçlü yarınlara kapı açmak …

Avrupa'nın bâtıl formüllerini çok iyi okumak........

© Haber Vakti