Türk aydını komplekslerinden kurtulmalıdır
“Zavallı Türk aydını... Batılı dostlar alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser.”
Umrandan Uygarlığa – Cemil Meriç
Çok değil, belki bundan on yıl kadar önce… Televizyonda harâretli bir tartışma programı… Programın katılımcıları arasında gazeteci ve hukukçu kimliğiyle müştehir bir köşe yazarıyla milletvekili olan bir hanımefendi de var. Tartışılan konu, bazı üst düzey devlet görevlilerinin eşlerinin başörtülü olması. Sayın milletvekili; cumhurbaşkanı ve başbakanın hanımlarının eşleriyle birlikte yurt dışı gezilerine katıldıklarını, sahip oldukları sıfatla Türkiye’yi hârice karşı temsîl ettiklerini ve başın üzerindeki örtüyle gerçekleşen bu temsîlin, Türkiye’nin dış dünyadaki imajına zarar verdiğini söylüyor ısrarla. Kelimenin tam anlamıyla bir eziklik ve aşağılık kompleksi örneği…
Bir hanım milletvekili tarafından ortaya konan bu tavır, gerçekte hiç de yabancısı olmadığımız bir psikolojinin yansıması. Şabloncu aydınımızın klasik refleksi. Çağdaşlığı kılık kıyâfete indirgeyen ve onu da belli bir formata hapseden düz mantığın tezâhürü. Ne zaman öze, yerliliğe, millîliğe atıfta bulunulsa bunu çağdışı ilân eden ve bu konuda en ufak bir empati rezervine dahi sahip olmayan tahammülsüz benliğin isyânı. Farklılığı zenginlik olarak görmeyip hayâta rölatif bir nazarla bakmayı reddeden bu hâlin, sahibine ödettiği bedelse düşünce fukarâlığı ve derinlikten mahrûmiyet.
Yukarıda şahsiyet kodlarını vermeye çalıştığımız bu aydının fikrî seviyesi ise miting meydânlarında havaya kaldırılan bir pankartın üzerine kazınmış slogan mesâbesindedir ancak. Evet, o her zaman sloganlarla konuşur. Ve kendisini de hep onlar üzerinden ifâde eder. Onun analiz edip anlamaya ihtiyâcı yoktur çünkü. Fikir ve icrâatın halkın faydasına olup olmadığını ise hiç umursamaz. Onun için her şeyden önce fikrin menşei önemlidir. Bir görüş, fikir veya toplumsal hareket Kemalizm’in kaşesini taşımıyor ve bir de yerlilik, millîlik ve İslâmî nispetlere sahip bulunuyorsa eğer hemen reddeder onu. Üzerinde tek bir saniye bile düşünmeye gerek duymadan. Yıllar önce cumhuriyeti kuran irâde, herkes için yeterince düşünmüş ve en ideal senteze ulaşarak servis edilmek üzere önüne koymuştur zîrâ. Artık onun görevi, bu fikirlerin üzerinde bir gün bile düşünmeksizin papağan gibi tekrarlayarak herkese ve özellikle de yeni yetişen nesillere bilâ-kayd ü şart ezberletmektir. Bu hâliyle o, düşünce sistematiğine sahip özgün fikirler üreten bir münevvere değil de inancını yayma gayreti içinde olan bir misyonere benzer. Bunu pek de yadırgamamak gerekir aslında. Zîrâ inandığı ilkeler, onun için bir fikir olmaktan çıkarak bir tabu hâline dönüşmüştür çoktan. İzinden gittiğini söylediği şahıssa artık onun için bir lider değil, tapındığı bir fetiştir. Onun cevvâl bir zekâsı ve fikir üretmeye meyyâl bir zihnî potansiyeli yoktur. Bütün mahâreti, bir münâzara esnâsında slogan ve referanslarını resmigeçit hâlinde sıralamaktan ibârettir sadece. Kısacası kendisiyle diyalog kurulması mümkün olmayan bir monolog adamıdır o.
Bu aydın tipi evvelemirde kendisiyle barışık değildir. Ve hitap ettiği kitlenin değerleriyle de sürekli çatışmaktadır. O değerleri hiçbir zaman benimseyip kendisine mâl edememiştir. İç âleminde denge kuramadığı için de huzûrsuz ve son derece agresiftir. Aykırı bir ses karşısında kınından çıkıp “Savulun!” demeye hazır bilenmiş, bir kılıç gibidir. Güya fikir özgürlüğünden yanadır ama gerçekte kendi paradigması dışında kalan alternatif fikirleri boğmak üzere pusuda beklemektedir. Milletin mukaddeslerine ait en ufak bir iz ve emâreyi bile kendisine yakıştıramadığı için üzerinde göremeyeceğiniz bu devşirilmiş aydın portresi her şeyiyle buram buram tercüme kokmaktadır. Batı’yı beşeriyetin zirvesi ve çağdaşlığın kıblesi olarak bilen ve ışığı görebilmek için bakışlarını dâima o yöne........
© Haber Vakti
