menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kovaçi Şehitliği’nden manzaralar: Aliya’nın huzûrunda

11 0
19.10.2024

“Mücâdelemizi insânî ve makul kılan, ona sükûn ve huzûr damgasını vuran, her şeyin âkıbetinin elimizde olmadığı kanaatidir. Bize ait olan, gayret etmek, uğraşmaktır; netice ise Allah’ın elindedir.”

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Soğuk savaşın hız kesmeden devam ettiği bir dünyada hayâta gözlerini açan bir nesildik biz. İki kutuplu dehşet dengesi içinde beka mücâdelesi veren bir Türk milleti gerçeği vardı ve o kurtlar sofrasında Türk’ün Türk’ten başka da dostu yoktu. Belki de bu kesine yakın hükmün tek istisnâsı dost ve kardeş ülke Pakistan’dı. Bin yıl evvel Gazneli Sultan Mahmut eliyle İslâm dairesine giren ve asırlar boyu hilâfet şemsiyesi altında yaşamaktan gurur duyan bu mazlûm ve sâdık halk dışında sıcak ve riyâsız ilişkiler kurabileceğimiz başka bir millet de yoktu kürre-i arz üzerinde. Evet, gerçek buydu ve bizler de o gerçekle büyüdük.

Bir Arap atasözü; “Sen sabret; zîrâ zaman sabretmez.” der. Hakikaten de öyle oldu. Yıllar akıp geçti ve artık zaman daha fazla sabretmedi. Dünyayı bir örümcek ağı gibi saran iki ayaklı siyaset tahterevallisinin bir ayağı aniden çöktü ve diğer ayak da dünyadaki gelişmeleri tek başına kontrol edemez oldu. Balkanlardan Orta Asya’ya uzanan geniş bir kuşak üzerinde, hemen hemen hepsinin sevdâsı bizimle ortak olan bir yığın devlet doğdu. Ellerinde tuttukları bağımsızlık meş’alesini bize doğru çevirmişler, âsümâna doğru savurdukları işâret fişeğine karşı bizden gelecek olan mesajı bekliyorlardı. Hele bir tanesi vardı ki, Fahr-i Kâinâtın müjdesine mazhar olan koca İstanbul Fâtih’inin emanetiydi bize. O, bir Balkan ülkesi olan Bosna-Hersek’ti.

Gönül coğrafyamızda doğan bu yeni devlet, millî, manevî müktesebâtının kaynağında bizi görüyordu. El hâk doğruydu. Boşnaklar, on beşinci yüzyılda Anadolu Türk’ünün eliyle geçirmişlerdi İslâm kaftanını sırtlarına. Şehâdet getirmeden önce de tevhîd ehlinin mühürsüz bir timsâli olan bu topluluk, târihinde bir kez olsun teslîse secde etmemiş. Hıristiyan olduğu(!) devirlerde bile rûhunda hep tevhîdi mayalamış. Papa, daha İslâm dairesine girmeden evvel, Hıristiyanlık için tehdit saydığı bu teslîs düşmanı halkın ölüm fermânını yayınlamış. Akîde planındaki bu yakınlık da fetihten sonra İslâm’la şereflenmelerini kolaylaştırmış. Onlar gerçekte dîn değiştirip İslâm’a girmemişler; kelime-i şehâdet getirerek inandıkları hakikatin ne olduğunu bütün cihâna ilân etmişler. Fâtih’in Bosna’yı fethi, sadece bu gizli keyfiyeti açığa çıkartmış. Sosyolojik planda Hıristiyan, hikemî anlamda ise muvahhid bir millet, fetihle beraber belindeki zünnârı çıkartıp İslâm libâsını giymiş.

Seneler evvel yârânla birlikte çıktığımız Balkan seyâhati esnâsında dost coğrafyalardan geçer, evlâd-ı fâtihân yurtlarını gezerken bu güzel ülkeye de selâm çaktık. Bosna’nın Türkiye sevdâlısı insanlarıyla kucaklaştık. Türk köyü Poçitel’in câmisindeki minbere asılı ay yıldızlı sancakla gururlandık. Mostar Köprüsü’nden, nâzlı bir gelin gibi süzülen Neretva Nehri’nin sularını seyre daldık. Blagay Tekkesi’nde ayağımızı deryaya sokarken Sarı Saltuk’u ve akıncı cedlerimizi rahmetle andık. Yorgun sokaklarda gezip mâzîdeki dehşetin izlerini taşıyan kurşun yağmuruna tutulmuş duvarlara bakarken savaşın ne büyük bir insanlık ayıbı olduğuna bir kez daha şâhitlik ettik. Ama bizi manevî atmosferine çekip gönlümüzü kendisine râm eden mekân, Saraybosna’daki Kovaçi Şehitliği oldu.

Karacaahmet kadar kadîm ve büyük bir mezârlık değil burası. Ama ona eş mânâlarla müzeyyen. Şehitliğe adım atar atmaz;

“Deryada sonsuzluğu fikretmeye ne zahmet!

Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!”

Diyen Necip Fazıl’ın dizeleri düşüyor gönlümüze… Karacaahmet ile kıyaslanamayacak ölçüde küçük olan bu mekânda nâ-mütenahî bir derinlik ve genişlik duygusu sarıveriyor tüm benliğimizi.

Şehitliğe adım atar atmaz engine açılmış bir rûh hâli içinde kabirlerin arasında dolaşmaya başlıyoruz. Şâhidelerin(mezâr taşı) mâsûmiyeti yüreğimizi ısıtıyor. Evet, sanki bu mezâr taşları şâhitlik ediyorlar, sînelerinde sakladıkları masûmların necip ve pak rûhâniyetine. Kara toprak, sizinle hâlleşiyor burada. Başka bir makamdan sonsuzluk ikliminin sâkinleriyle yârenleşiyoruz. Rûhlar arasındaki etkileşim kendisini daha bâriz........

© Haber Vakti


Get it on Google Play