Kutlu Doğum 47
KUTLU DOĞUM 47
Hem sabıkan (bundan önce) ispat edildiği üzere,
şu kâinatın Sânii (herşeyi san’atlı bir şekilde yapan Allah),
birinci işkâlin (zorluğun) cevabında gösterilen makâsıd (gayeler) için,
şu kâinatı bir saray suretinde yapmış ve tezyin etmiştir (süslemiştir).
O makâsıdın (gayelerin) medarı zât-ı Ahmediye (a.s.m.) (Peygamberimiz Hz. Muhammed’in zâtı, şahsiyeti) olduğu için,
kâinattan evvel Sâni-i Kâinatın (bütün evreni mükemmel bir sanatla yaratan Allah’ın) nazar-ı inâyetinde (yardım ve koruma bakışında) olması ve en evvel tecellîsine mazhar olmak (görünmesine, bilinmesine erişen, gaybî hakikatlerin kalplerde hissedilir hâle gelmesine nail olma) lâzım geliyor.
Çünkü birşeyin neticesi, semeresi (meyvesi) evvel düşünülür.
Demek, vücuden (varlık bakımından) en âhir (en son), mânen de en evveldir (en öncedir).
Halbuki, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) (Peygamberimiz Hz. Muhammed’in zâtı)
hem en mükemmel meyve,
hem bütün meyvelerin medar-ı kıymeti (kıymet sebebi) ve
bütün maksatların (kast edilen şeylerin) medar-ı zuhuru (görünme sebebi) olduğundan,
en evvel tecellî-i icada (yaratma, var etme tecellîsine) mazhar (ulaşan, erişen),
onun nuru olmak lâzım gelir. 1
1 bk. el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:265, Sözler 789.
“Nasılki Nur-u Muhammedî (Peygamberimizin nuru) ve
hakikat-ı Ahmediye (Hz. Muhammed’in mânevî şahsiyeti) Aleyhissalâtü Vesselâm,
divan-ı nübüvvetin (peygamberlik........
© Haber Gündemim
