KÜRT DOSYASI-3
Seyit Rızanın yakalanmasından sonra en can alıcı noktası yargılanması ve Elazığ buğday meydanında idam edilmesi…
Yine İhsan Sabri Çağlayangil’in anlatımı ile, Seyit Rıza yakalanmasından sonra Elazığ’a sevk edildi. Elazığ cezaevinde fazla zaman geçmeden yargılanacaktı. Yargılanma gece yapılmıştır. Yargılanacağı gece yargıçların kapısı çalınıyor ve Atatürk’ün yargılama emri söylenerek ceza evinin bahçesinde mahkeme kurulacağı söylenir. Atatürk’ün emrine rağmen iki yargıç bu emri yerine getiremeyeceğini, gece yargılamanın olmayacağını söyler. Diğer yargıçlar ikna edilerek gece yarısı cezaevi bahçesinde kısa bir mahkeme ile Seyit Rıza ve oğlu Hüseyin dama mahkûm edilir. Yaşı henüz 16 olmasına rağmen mahkeme yaşını büyülterek idama hazır hale getirildiği söylenir. Yine bir iddiaya göre Seyit Rıza idam edilmeden önce gözlerinin önünde önce oğlu Hüseyin infaz edildiği, Seyit Rızanın bütün yalvarmalarına rağmen önce Seyit Rıza infaz edilmediği ve bu acıyla cellattı beklemeden kendini infaz ettiği söylenir.
Seyit rıza idama edileceği zaman İhsan Sabri Çağlayangil anılarında bununla ilgili Seyit Rıza’nın konuşmasını şöyle aktarır;
“
“Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. "Asacaksınız" dedi ve bana döndü: "Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?" Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. "Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz" dedi... Seyit Rıza'yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. "Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir" dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akıbetine acımak zor... Seyit Rıza asılırken ileride oğlunun da sesi geliyordu: "Kulun kölen olam. Sığırtmacın olam. Gençliğime acıyın, öldürmeyin beni!"
Seyit Rızanın idam edileceği gün Elazığ tren istasyonu ana baba gününe dönmüştür. Dersimlilerin önde gelenleri Elazığ’a trenle gelecek olan Atatürk’ten af istemek için bekliyorlardı. Onlar dışarıda gelecek olan treni beklerken Atatürk’ü getiren tren çoktan tren garına varmış, Atatürk af için gelenlerle karşılaşmamak için kendi kopartmanındı dinlenmeye çekilmiş, idamın sonuçlanmasını bekliyordu.
İnfaz gerçekleştiğini duyan halk dağılmış gitmişti. Seyit Rızanın idamı sırasında çekilen fotoğraflar Atatürk’e getirilmiş ancak Atatürk idam fotoğraf filmerinin yok edilmesini istediği ve orada hemen yok edildiği yine İhsan Sabri Çağlayanın söylemlerinden anlıyoruz.
Bu bölgede, özellikle Erzincan bölgesinde Osmanlı zamanında görev yapan Atatürk, bölgeyi çok iyi tanıyordu. Dersim isyanında havaya uçurulan Singeç köprüsü tekrar yapılmış, Atatürk açılışına gelmişti.
İsyanın nedenlerini ve sucunu çok iyi hesaplamıştı Atatürk. Bölge ile ilgili bazı kararları Fevzi ÇAKMAK Atatürk’le görüşerek kararların değiştirilmesi yönünde çok etkili olmuştur. Bunlardan biri de isyancıların dağıtılmasıydı.
Atatürk durduğu yerde Dersime müdahale kararı almamıştır. 300 yıl devletin unuttuğu bir bölgeye girmek, oradaki feodal düzeni sonlandırmak, tacize saldırıya uğrayan köyleri kurtarmak ve tamamen cumhuriyetten ayrı bir devlet kurma teşebbüsünü zekice engellemiştir.
Bence Dersim isyanının bastırırken yapılan tek hata, halka yapılan aşırı sindirme hareketidir. İsyan bastırılırken sivil kayıpların çok olması isyanı akıllarda kalan tek yönüdür.
Gelelim dersim isyanının bastırmasaydı nolurdu sorusunun cevaplarına;
Şu bir gerçektir ki; dersim halkı yüzyıllarca kendi içine kapanık yaşamış, dış dünya ile tamamen kapalı bir alandı.
İsyandan sonra Bölgede ağaların, aşiret reislerinin, alevi dedelerinin kendi kurdukları bir açık hava hapishanesinin kapıları dünyaya açılmış oldu.
Şayet Atatürk bu bölgenin kapılarını dünyaya açmamış olsaydı, bugün Dersimli binlerce mühendis, öğretmen, Doktor, Politikacı, bilim adamı olmazdı. Hala kendi içinde sıkışmış kalmış, gençlerinin geleceği belirsiz bir halk olarak yaşamaya devam ederdi.
Her ne kadar dersim isyanının bastırılmasında eleştirecek birçok konu olmasına rağmen, olumlu yönlerinin daha fazla olduğunu asla unutmamak gerek. Bilinçli, aklıselim Dersimliler bunu bildikleri için Cumhuriyet ve Atatürk’e her zaman sahip çıkmışlardır.
Günümüzde hastanelerde okullarda, laboratuvarlarda Türkiye millet meclisinde görev yapanlar, dersim isyanın sebeplerinden çok sonuçlarını ve halkın geleceğe kanat açmasını düşünmesi daha iyi olacağı kanısındayım.
Bazı marjinal gurupların iddia ettiğinin tam tersine Dersimde bir soykırım söz konusu olmamıştır, tam tersine zor bir dünyaya açılma doğumu gerçekleşmiştir.
Bana göre bir yazar olarak dersim isyanın en acı ve olmaması gereken olayı;
Seyit Rıza’nın oğlu Hüseyin’in mahkeme tarafından yaşı büyültülerek çocuk yaşta asılmasıdır.
…
Atatürk öldükten sonra İsmet İnönü başa geçmiş, cumhuriyetin temellerini kendi yönetim anlayışına adapte ederek yönetmiştir. İnönü döneminde de Sürgünler devam etmiş, daha katı bir yönetim uygulanarak doğu ve güneydoğu askerle jandarmayla ve inkâr politikasıyla yönetilmeye devam edilmiştir.
1950 li yıllara kadar Kürtler üzerindeki baskılar ağırlaşmış, artık Kürt kimliği kendini mecburi bir gizliliğe mahkûm etmiştir. Ancak kendi yöresinde, köyünde Kürtçe konuşma özgürlüğü vardı. Kürtçe dili yasak olmamasına rağmen, devletin izlediği politikalar üstü örtülü bir baskı oluşturması sonucu yavaş yavaş “Ben Kürt’tüm” sözü gittikçe utanılacak, aşağılanma korkusundan dolayı söylenmeyen hatta ayıp olmaya doğru gitmiştir.
Bu yazı dizisinin en can alıcı noktasına gelmeye başladık. Hiç aklınıza gelmeyen bir olayı size arz ederken; İster Kürt olun İster Türk yazıyı okurken bir vicdan sızısı kalbinizden hissedeceksiniz.
........© Günışığı Gazetesi
