KÜRT DOSYASI-1
Uzun zamandır bu konun içinde biri olarak konuyu enine boyuna yazıp yazmamak arasında kaldım ve epey düşündükten sonra yazmaya karar verdim.
Babası Türk annesi Kürt bir ailenin mensubu olarak ( Aslında geriye doğru araştırdığım zaman baba tarafı Horasan Türklerinde gelme, anne ise Çöteli köyünden, Çöteli köyünden Abbas beylerinden olduğu sabittir. İhtimaldir ki, aile Kürtçeyi sonradan öğrenmiş ana dili haline getirmiştir.
Tıpkı şavak aşireti gibi Türk aşireti olduğu halde Kürtçe konuştuğu gibi … Boğaziçi Üniversitesinin araştırmalarına göre …) Bunun hiç önemi olmadığını da vurgulamak isterim. Velev ki Kürt’üm. Beş yaşına kadar Türkçeyi bilmeyen ve ilkokulda Türkçeyi pekiştiren konuşan bir çocuktum. Yani ana dilim Kürtçeydi.
Tanıyanlar bilir ki, özümüz geçmişimiz Türk bayrağını canı pahasına savunan bir neferiz çok şükür. Orta Asya’dan tutun, Harput’un burçlarına dikilen ilk sancaktan bu güne dek Harputluyuz.
Lütfen bu yazı dizisini okuyanlardan şunu istirham ediyorum; bu yazıyı okumadan önce bütün ideoloji düşüncelerden arınarak, tarafsız bir vicdanla, peşin hüküm gözlüklerini çıkararak okuyun.
Bu yazı dizisine hiçbir yerde duymadığınız, ilk defa okuyacağınız gerçekleri okuyacaksınız. Ve 40 yıldır neden bölücü örgütle mücadele ederken aslında sebep ve sonuçlarıyla geçmişe dayanan bir birikim sonucu örgütün oluştuğunu göreceksiniz. Hiçbir şey birden oluşmaz, mutlaka her olayın bir geçmişi vardır. Olayların ortaya çıkması geçmişiyle ilişkilidir. Hiçbir ağaç tohumsuz oluşmadığı gibi hiç problem sebepsiz meydana gelmez diye düşünüyorum.
Yazının başlığını Kürt dosyası olarak yazdım. Kürt sorunu yazmadım.
Evet, bir sorun var ama bu bizim yarattığımız sorundu. Kürt sorunu değil, bizim sorunumuzdur. Yazıyı okuyunca bunu daha iyi anlayacaksınız.
Yani daha açık yazayım, Kürt sorununu biz elimizle yarattık. Bizim eserimizdir.
Bir yazıyı tek düşünceye, tek tarafa dayandırarak yazacaksanız yazmayın. Çünkü terazinin iki kefesi vardır. Tek kefeyi kullanırsanız siz hep haklı görünürsünüz. Oysa bir bina yapılırken duvarı öreni başka, betonu dökeni başka, boyayanı, kalıpçısı sıvacısı, kapı penceresini yapan başkadır. Duvarı örenden bahsederken hepsini gönüne almak zorundayız.
Yazıyı yazma cesaretini şuradan buluyorum; Ana dilim Kürtçe, terörün en azgın zamanlarında güneydoğunun köy ve mezralarında görev yaptım. Öğretmenlerin vurulduğu, okulların yakıldığı zamanlarda görev yapıyordum. Zaman zaman teröristlerle karşılaştık, onlarla konuştuk, zaman zaman devletin güvenlik güçlerinin operasyonlarına şahit olduk, iki ateş arasında kaldığımız çok zamanlar oldu. Yol kesilmelerde kader bize ölüm ile hayat arasında ince bir çizgiye kadar götürdü. Öğretmen arkadaşlarımız kurşuna dizildi şehit edildi. Bütün tehditlere rağmen okulda istiklal marşı okumadan eğitime başlamadık. Sonra Almanya’da görev yaptım ve konsolosluğun öğretmenlik yanında derneklere girip dostluk kardeşlik birliktelik sohbetleri yapmamız için gayri resmi bir çalışma veriyordu.
Bu görev nedeniyle örgütün Avrupa’da nasıl çalıştığını, Türkiye’ye para nasıl aktardığını, para vermeyen kendi taraftarlarını nasıl yargıladıkları ve verilen cezaları, infazları yaptıkları ülkeleri öğrendik. Örgütün en mahrem kurallarını ve kişilerini biliyorduk onlarla konuşuyorduk.
Bütün bu birikim ve bilgiler ışığında örgütün Türkiye’ye karşı kullanan bir maşanın nasıl oluştuğunu gördük.
Şimdi gelelim Kürt sorunu diye adlandırılan ve yıllardır ulusal televizyonlarda kullanılan bu kelimenin arka planına ve geçmişine…
Bu yazı dizisinde; Kürt kimdir, nerden geldi gibi........
© Günışığı Gazetesi
