DAMARLARLA SINANMAK
Belki her ölüm erken ölümdü.
Belki de bazı ölümler geride bıraktıklarını fazlasıyla etkiliyordu.
O geride kalanlar gidenin sorumluluğunu alamıyordu. Bu yüzden bazı ölümler geride kalanlar için ikincil bir kaybın adıydı.
Aslında organik bedenin yaşamsal işlevlerinin son bulması geride kalanların yaşantısını etkilediği kadar önem kazanıyordu. Geride kalanları etkilemeyen ölümler sanki sıra kadem basıyordu.
Yine de ölüm bazıları için bir tarifsiz acıydı. Bir tarifsiz yitişti Ve bir tarifsiz boşluktu.Ve de bir zaman sonra kabullenilen bir gerçeklikti.
Ölüler aslında zamanla kolayca unutuluyordu. Belki bu unutkanlığın nedeni yaşamı devam ettiren biyolojik dürtüydü. Belki de ölülerle hesabın kapatılıyor olmasıyla alakalıydı. Bir ölüm toplumla bağı olduğu kadar etkileyiciydi.
Sosyal medyada, konu ile ilgili hekimler bu önemli ölümün başlangıcı olarak büyük damar yırtılması olarak açıklamıştı. Buna tıpta dissekan aort anevrizması deniliyordu. Bu hastalık en ağır acil durumlardan biriydi. Bu durumla çölde karşılaşmakla, ileri bir hastane merkezinde karşılaşmak arasında sonucu etkileyecek bir fark olmayabilirdi. Her iki yerde de kaçınılmaz sona erken varılıyordu.
İyi şeyler yapan, sorumluluk alan, geride kalanların etkileyecek kişilerin belki bu hastalığa yakalanma hakkı yoktu.
Bu hastalık kendisiyle de hekim olma yolunda bir anı bırakıvermişti. O gün dördüncü sınıfta dahiliye stajı sonrası sözlü sınava koşturuyordu. Fakülteye ulaşımın zor olduğu yıllardı. Otobüsü kaçırmıştı. Dolmuşla binecek parası yoktu. Çaresizce bir dahaki otobüsü bekliyordu.
Sözlü sınavların, hasta başı pratiklerin, klinikte hocalarla........
© Güneydoğu Ekspres
