TEDBİR İLE TAKDİRİN NERESİNDEYİZ?
Sanki ben alacaklıyı görmesem o da beni görmeyecekti diye düşünürdüm. Oysa kendimi kandırıyordum ama çocukluk işte.
Coğrafya olarak kafamızı kuma sokmaya bayılıyoruz. Çözmek istemediğimiz daha doğrusuçözülmesini istemediğimiz sorunlarımızla göz göze gelmemek için olmadık oyunlar yapar, taklalar atarız.
Ne zaman ki o sorun gelip kapımızı çalar, o zaman başlarız acıklı bir dengbêj stranına yahut dilden dile dolaşan bir şiire ve pişmanlıklarımızın son meyvelerini toplarız.
Hepimizin malumu bugün 6 Şubat depreminin yıldönümü.
Kahramanmaraş merkezli depremden kentimiz Diyarbekir de etkilendi. Yıkımlar ve ölümler oldu.
Bir kısım yetkili “yaraları sarıyoruz, açıkta kimse kalmayacak” gibi canlarını kaybetmişlerin nezdinde bir kıymeti olmayan laflar ettiler.
Bir kısım yetkili de, olaya daha gerçekçi yaklaşıp tabiri caiz ise “imdat” dediler.
Bundan sonraki zamanlarda yaşaması muhtemele felaketler için imdat.
Depremin yıldönümünde, birçok yerde koca koca adamlar hamasi ve fakat afaki laflarla anmalar yapacak, saygı duruşları olacak, yakınlarını kaybedenlerin sırtını sıvazlayacak ve herkes dağılacak, “bir sonraki felakette buluşmak üzere” diyerek.
Sonra?
Sonrası sorun işte.
Herkes ama özellikle elinde yetki ve etki olanlar başlarını koyacakları en kullanışlı kumluk bir alan arayacak, bulacak ve oraya saklanacak.
Sonra, “Kaderde bu varmış, yapacak bir şey yok” cümlelerini duyacağız. Ama dikkatinizi çekmek isterim ki, bu ve benzeri cümleleri kullananlar genellikle canı yanmamış ve malı yok olmamış insanlar oluyorlar.
Oysa rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’dan bu yanadır duyduğumuz ve bildiğimiz, “Deprem öldürmez, ihmal öldürür” cümlesidir.
Şahidim, Işıkara memleketi baştan sona dolaşır, deprem konusunu konuşur ve insanlara anlatırdı.
Depremi, korunmayı, yıkıcılığını, deprem öncesi ve sonrası neler........
© Güneydoğu Ekspres
