menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kuantum Gizemleri: Karanlık Enerji

17 0
23.02.2025

Şu anda bile evrenin gözlemlenebilir en uzak bölümlerinde ölçülen genişleme hızının ışık hızını aştığı düşünülürse, önce galaksilerin birbirinden uzaklaşması, sonra galaksilerin, yıldız sistemlerinin ve en son da atom altı parçacıkların birbirinden kopmasıyla sonuçlanacak bir genişleme kaçınılmaz görünüyor “Büyük Yırtılma” (Big Rip) olarak adlandırılan bu senaryoda.

Yanınızdan hızla bir ambulansın geçtiğini düşünün; sirenin sesini araç size doğru yaklaşırken yüksek frekansta (daha tiz), uzaklaşırken ise düşük frekansta (daha pes) duyarsınız. Bunun nedeni, yaklaşan bir nesneden yansıyan bir ses dalgasının dalga boyunun azalması, uzaklaşan nesnelerdeyse dalga boyunun artmasıdır. Bu olguyu 1842’de ilk keşfeden Avusturyalı fizikçi ve matematikçi Andreas Doppler’in adıyla, “Doppler Etkisi” olarak adlandırılan bu etki ses dalgaları dışında, ışık gibi elektromanyetik dalgalarda da aynı biçimde geçerlidir. Bize yaklaşan cisimlerden yansıyan ışığın rengi, gözle fark edilemeyecek bir ölçüde de olsa maviye kayar; uzaklaşan cisimlerinse kırmızıya. Bu kaymanın ölçüsüne dayanarak, hareket eden bir cismin hızını uzaktan belirlemek olanaklıdır; örneğin trafikteki polis radarları da aracınıza çarpıp geri yansıyan radyo dalgalarındaki maviye kayma oranına göre hızınızı -ve bazen ödeyeceğiniz cezayı- belirler.

California'daki Mount Wilson Gözlemevi'nde çalışan ve aslında o güne dek bilimsel bir başarıya imza atmamış olan Edwin Hubble, zamanın en güçlü teleskoplarından 100 inçlik Hooker Teleskobu'nu kozmosun daha önce pek incelenmemiş bölgelerine yöneltip gözlem yapmaya başladığında, bütün evren anlayışımızı kökten değiştirecek bir buluşun eşiğinde olduğunu bilmiyordu elbette. Ama gözlemler ve ölçümler biriktikçe, evrenin uzak bölgelerindeki her gök cisminden bize yansıyan ışığın kırmızıya kaydığını fark etti, bunlar Dünya’dan uzaklaşıyordu! Üstelik cisim ne kadar uzaktaysa o kadar uzaklaşma hızı o denli yüksekti. Bunlar yalnızca bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyordu! Bunun anlamı çok açıktı, demek ki evren genişlemekteydi, durağan değildi.

Yine Kozmolojik Sabit!

Bu gözlem o güne dek kabul edilen durağan evren düşüncesinin sonu oldu. Hubble’dan önce bilimsel kabul, evrenin sonsuz ve durağan olduğuydu; kimileri evrenin sonlu olduğunu öne sürse de durağan olduğuna bir kuşku yoktu. Hatta Einstein durağan bir evrende kütleçekiminin tüm cisimleri zamanla bir araya toplaması gerektiğini, bu gözlenmediğine göre kütleçekimin tam tersi yönde çalışan yani evreni dışa doğru iten bir madde(ether benzeri) /enerji olması gerektiğini öne sürdü ve buna “Kozmolojik Sabit” (Lambda) adını verdi. Einstein yıllar sonra bu önermesini “en büyük hatam” olarak nitelendirse de neredeyse 100 yıl sonra Einstein’ın “hatasının” aslında hata olmayabileceği düşüncesine varmış bulunuyoruz.

Evrenin genişlemekte olduğunun anlaşılması bir süre sonra “Büyük Patlama” düşüncesini doğurdu doğal olarak. Öyle ya evren genişliyorsa o zaman 5 milyar yıl önce çok daha küçük olmalıydı, 10 milyar yıl ondan da daha küçük. Filmi geriye doğru sarınca varılan sonuç, evrenin en başta tek bir nokta olduğu ve o noktanın “patlamasıyla” genişlemeye başladığı oluyordu doğal olarak.

[Aslında büyük patlama düşüncesi ilk olarak Hubble’ın keşfinden iki yıl önce 1927’de Belçikalı rahip ve astrofizikçi Georges Lemaître tarafından ortaya atılmıştır. Evrenin genişlediğini öne süren ve bu genişlemenin bir başlangıç noktasına işaret ettiğini belirten bir makalesinde Lemaître, Einstein'ın genel görelilik teorisini kullanarak, evrenin genişlemesinin........

© Gazete Pencere