menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tiyatro gibi çekilen montajsız bir film: Umami

11 0
09.02.2025

“ÇEKTİĞİMİZ ŞEY ZOR BİR İŞ VE CESARET GEREKTİREN BİR ŞEY”

Disney ’ın ‘Umami’ 12 Şubat’ta, 130’dan fazla ülkede aynı anda izleyiciler ile buluşuyor.

Bir baş şefin, yılın en yoğun gününde ekibini idare ederken bir restoran mutfağının amansız baskısına girişini anlatan "Boiling Point" filminin Türkiye uyarlaması. Yapımcılığını Karga Seven’ın üstlendiği, uyarlama senaryosunu ise Can Cengiz’in kaleme aldığı ve Emre Şahin’in yönetmen koltuğunda oturduğu filmin kadrosunda; Burak Deniz, Öykü Karayel, Osman Sonant, Onur Ünsal, Ulvi Kahyaoğlu, Tuğba Çom Makar, Nergis Öztürk, Murat Kılıç, Selin Şekerci, Can Bartu Arslan, Doğaç Yıldız, Taha Bora Elkoca, İzabella Muzurbaeva, Özlem Türay ve Kürşat Demir gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Heyecanla beklediğim filmi yapımcısı ve yönetmeni Emre Şahin ile konuştum.

Yeni projeniz hayırlı olsun. Nasıl bir heyecan öncelikle?

Benim için bir sürü sebepten dolayı çok heyecanlı bir proje aslında. Hepimiz için hayatta bir kere falan yapılabilecek bir proje bence bu. Çünkü her tarafından değişik bir yapısı var; zor bir çekim. Çok mekânlı, çok oyunculu, aktif, çok şeyin olduğu, yaşayan çılgın bir dünya. Onun dışında hem öyle farklı hem kreatif hem bir sürü işi iyi bilen ve bunun altından kalkabilecek insanı bir araya getirdiğimiz bir proje. Aynı zamanda geniş kitleye de ulaşabileceğimiz bir proje oldu. Bütün bu bileşenler her zaman üst üste gelemeyebiliyor. O yüzden hepsinin bir yere geldiği bir şey olduğu için gerçekten ben çok heyecanlıyım.

“Türkiye'de biz bunu yapmalıyız” dedim

Peki, neden bu uyarlama? ‘Boiling Point’ neden ilginizi çekti de böyle bir uyarlamayı Türkiye'de yapma kararı aldınız?

Şöyle, ben orijinal filmini İngiltere'de İngiliz yapımcısıyla konuşuyordum. Daha o zaman filmi izlememiştim. “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun” derken “Böyle bir film yaptık, işte tek plan mutfakta geçiyor” dedi ve daha ikinci cümlesini bitirmeden “Türkiye'de biz bunu yapmalıyız” dedim ve oradan başladı hikâye. Onun dediği anda nedense gözümde canlandı, bu hikâyenin de Türkiye'de ne kadar güzel olabileceği. Günümüzü farklı bir şekilde anlatabileceğimiz, aynı zamanda eğlenceli de olabilecek bir şey olduğunu hissettim. İngiliz versiyonu çok İngiliz, bizde de neden Türk versiyonu, niye çok Türk olmasın?

“2025 senesinin zorlukları bir şekilde hikâyenin içinde var”

Konusu niye ilginizi çekti? Çekim tekniği olarak evet, bir yapımcıya, yönetmene gel gel diyen bir proje haklısınız.

Tabii ki… Mutfakta bir şey çekmek de beni heyecanlandırdı. Bu zamanlarda gastronomi, yemek kültürü Türkiye'de gelişen şey. Aşçılık çok popüler meslek halinde artık. O alanda uluslararası başarılarımız da var; üst üste uyuştu. Böyle bir mutfakta, biraz hani günümüz Türkiye'sini, en azından günümüz İstanbul'unun bir fotoğrafını çekebileceğimizi hayal ettim. Küçük bir yerdeyiz ama Türkiye'nin küçük bir mikro versiyonunu orada yaşıyoruz gibi geldi. İstanbul'un stresi, hayatın zorlukları, 2025 senesinin zorlukları bir şekilde hikâyenin içinde var. Birebir değil hepsi ama his ve duygu olarak seyirciler filmi izledikten sonra daha da iyi görecektir. Yaşadığımız dönemin, yaşadığımız İstanbul'un, burada olsak da, yurt dışında da olsak, başka bir yerde de olsak o enerjiyi paylaşmak istedim aslında.

“Bizim buradaki hikâyemiz daha duygusal bir yerden akıyor”

Nasıl bir uyarlama oldu?

Tabii İngiliz versiyonunda oraya has şeyler var. Hikâye duygu olarak da oranın duyguları üzerine akan bir hikâye. Bize uymuyor tabii, bizde başka dinamikler var, başka zorluklar var. Ben orijinalinde olmayan ama bizde iyi çalışabilecek jenerasyonlar arası bir yere oturtmak istedim hikâyeyi. Mesela işte Sina Şef’imiz yeni bir jenerasyon, yeni bir şeyler yapmaya çalışıyor, hepimizin belki de çeşitli şekillerde yaşayabileceğimiz zorluklarla karşılaşıyor. Kendi hayatını, kendi sistemini kurmaya çalışırken annesi, ailesi vesaire yani bir önceki jenerasyonlar arasındaki kopukluğu da yaşıyor ve his olarak bir şekilde görüyoruz bu durumu. Bizim buradaki hikâyemiz daha duygusal bir yerden akıyor. Bizim filmimiz, bizdeki versiyon çok daha duygusal, çok daha duyguların yoğun yaşandığı, çok daha sıcak ve çok daha kaotik. Türkiye de bu zaten.

Meseleler ne, bizdeki hikâyenin derdi ne?

Hikâyemizde aşağı yukarı 27 tane çok geniş ana kastımız var. O yüzden çeşit çeşit, bir sürü, küçük küçük, herkesin kişisel hikâyesi bir şekilde birbirine dokunuyor. Ama özetle bakarsak; Sina Şef'in bin bir zorlukla açtığı, İstanbul'un en havalı restoranlarından birinde geçen bir gecede, zor bir gecede bir sürü şeyi görüyoruz. Yetişemediğini anlıyoruz Sina Şef'in. İşte o gece yaşadığı bin bir türlü zorluk, bin bir türlü ve giderek artan tansiyon üzerine gelişen bir ana hikâyemiz var. Buradan da yan karakterlere, başka şeylere açılıyor hikâye ve beklenmedik bir sürü sürpriz de var bu olayın içinde. Bu karakterlerle kesintisiz bir şekilde bu süreçte bu geceyi onlarla beraber yaşıyoruz.

“Bir iki problemle başlayan film, üst üste eklenmiş otuz problemle bitiriyoruz”

O stresin içinde konu olarak neler var?

İrili, ufaklı bir sürü şey var. İşte Sina Şef'in ailesiyle, annesiyle, babasıyla olan bir dramı var. Renzo Şef diye onun eski ustası geliyor, onunla bir........

© Gazete Pencere