menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güven olmayınca…

17 3
23.02.2025

Aristoteles insanı zoon politikon olarak tanımlıyor. Yani ona göre bizler doğal olarak bir arada yaşamaya meyilli, toplum kurma eğiliminde olan sosyal varlıklarız. Peki bir arada yaşayabilmenin temel ilkeleri neler?

Hiç şüphesiz bu ilkelerin başında ‘etik’, onun pratik hayata yansıması adına da ‘ahlak’ geliyor. Nedeni çok basit. ‘Ahlak’ temel olarak bireyler arasındaki ilişkileri düzenlemeye yarayan ortak değerler ve bu değerler doğrultusunda ortaya konmuş normlardır. İşte bu normlar da istisnasız hepimize belli sorumluluklar yükler. Hem topluma hem de toplumu oluşturan diğer bireylere karşı… Bu kısa ve basit akıl yürütmenin sonucu olarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, “bir toplumu kuran ve yaşatan en temel kavram ‘ahlak’tır.”

Evet ahlağın böyle birleştirici bir gücü ve işlevi var. Var ama ideal bir toplum tanımında ve teorik olarak... Pratikte ise işler böyle yürümüyor maalesef. Çünkü biz insanlar, ideal olanı tanımlayabilsek de onu yaşatmak konusunda pek de ehil değiliz. Bu da şu anlama geliyor. Özümüz sözümüzle, sözümüz eylemlerimizle bir değil. Ez cümle, tutarsız varlıklarız.

SAĞLIKLI BİR TOPLUM İÇİN…

Birey olarak tutarsızken, ideal olanı bilmemize rağmen bunu hayata geçiremezken zoon politikon olarak nasıl olacak da temelinde ahlak olan, sağlıklı bir toplum kuracağız? İlişkide olduğumuz kişinin hatta kendimizin ahlaklı olduğunu nereden bileceğiz?

İşte tam bu noktada karşımıza yeni bir kavram daha çıkıyor: Güven. Karşımızdaki insana güvenmiyorsak onunla sağlıklı bir ilişki kurmamız mümkün mü? Onun beni kandırmayacağına, bana zarar vermeyeceğine güvenmem gerekmiyor mu? Madem bir toplumuz, tüm bireylerin toplumun ortak iyiliğine zarar vermeyeceğine güvenmem gerekmiyor mu? Gerekiyor elbette. Peki karşımdakine güvenmem için ne gerekiyor? En başta tutarlı, söyledikleriyle eylemleri çelişmeyen bir insan olması. Ama bir dakika… Daha birkaç satır önce insanı söyledikleriyle eylemleri birbirinden farklı, tutarsız bir varlıklar olarak tanımlamadık mı? Öyleyse nasıl kuracağız bu güven ilişkisini? Nasıl güveneceğiz karşımızdakinin hatta kendimizin ahlakına?

‘İyi’ davranmak doğal eğilimimiz olmadığından, ideal olana, olması gerekene yaklaşabilmek için ‘ahlak’ diye bir şey icat etmişiz. Ama ondan da her fırsatta kaçıyoruz. Belli ki, kendi başımıza sağlıklı bir toplum kurmamız pek mümkün değil. Öyleyse bize bir otorite gerek. Karşımdakine güvenmemi sağlayacak, onun bana benim de ona ahlaklı davranmamın güvencesi olacak bir........

© Gazete Pencere