Düşünmeyi biliyor muyuz?
Geçen haftaki “İnsana yakışır şekilde düşünmek” adlı yazıda Felsefe Ansiklopedisi’nin yazarı Orhan Hançerlioğlu’nun da yardımıyla düşünme eylemini tanımlamıştık. Kısaca bu eylemi ikiye ayırabileceğimizi, bir tanesi hayvanların da yapabildiği doğal bir yetiydi. Bir anlamda düşünebilme potansiyelini işaret ediyordu. Ama diğeri, o yazının başlığındaki gibi insana yakışır şekilde düşünmeyi, doğal olanı değil de öğrenilebilir olanı kastediyordu.
Latince yansıtma anlamındaki reflexio kelimesinden türetilen bu düşünme (réflexion), basit olarak ifade edecek olursak, insanın derin neden-sonuç ilişkileri kurarak akıl yürütmesi anlamına geliyordu. Bilim, felsefe gibi insanın geliştirdiği disiplinler ancak ve ancak öğrenilebilen ve öğrenilmesi gereken bu düşünme eylemiyle mümkün oluyor demiştik.
Bu hafta réflexion dediğimiz bu eylemi, yani insanın esas yapması gereken ‘düşünme’yi ne kadar bildiğimizi sorgulamayı da uzunca bir soru sorarak bu haftaya bırakmıştık. Soruyu tekrarlamakta fayda var…
“İnsanı gerçek anlamda hayvandan ayıran réflexion’u ne kadar ortaya koyuyoruz? Bugün yaşadığımız dünyayı inşa eden bu öğrenilebilir düşünme biçimine ne kadar hâkimiz, bunu ne kadar öğrenebildik ya da mevcut politik düzende bunu kullanmamıza ne kadar izin veriliyor? İşte bu sorgulamayı yapmak bizi çok daha temel sorulara götürecek. Biz insana yakışır bir şekilde düşünebiliyor muyuz? Bir başka deyişle, insana yakışır bir hayatımız var mı?”
DÜŞÜNMEK ZANNETTİĞİMİZ ŞEYLER…
Yine geçen haftaki yazıyı hatırlatmak isterim. O yazı Filozof ve eğitimci John Dewey’den bir alıntıyla başlıyordu. Dewey şöyle diyor: “Ağzımızdan en sık çıkan kelimeler düşünmek ve düşüncedir. Bu kelimeleri öylesine bol ve çeşitli şekillerde kullanırız ki, onlarla tam olarak neyi kastettiğimizi tanımlamak pek kolay değildir.”
Gerçekten de öyle. Hele de düşünmenin hakkıyla öğretilmediği, bu nedenle bilim ve felsefe yapmakta maalesef geri kalmış olan bizimki gibi toplumlarda… Öyle olunca olur olmaz pek çok şeye düşünmek diyoruz biz.
Mesela şu cümleyi (ya da çok benzerlerini) özellikle son zamanlarda sıkça duyar olduk. “Ekonomik şartlar o kadar zorlaştı ki, işi nasıl ayakta tutacağımı bilemiyorum. Düşünüyorum düşünüyorum, bir türlü işin içinden çıkamıyorum.” Sizce bu cümleyi kuran insanlar “düşünüyorum, düşünüyorum” derken gerçekten düşünüyorlar mı? Kastettikleri şey gerçekten düşünmek mi? Hayır değil. Onlarınki düşünmek değil, kaygılanmak.
Sıkça sarfettiğimiz şu sözlere baksanıza... “Kara kara düşünmek” deriz mesela. “Seni çok düşünceli gördüm” de deriz. Gerçekten düşünen insanlar için mi kullanırız bu kalıpları yoksa dertli insanlar için mi?
Düşünmeyi dertlenmek, kaygılanmak gibi olumsuz fiillerle eşanlamlı olarak kullanan bir toplumda düşünmenin değeri de olmuyor maalesef. Öyle matah bir şey değildir yani. Düşünmek değer görseydi gündelik dilde “fazla düşünmek iyi değildir, delirtir insanı” ya da daha amiyane tabiriyle, “düşün düşün …tur işin” gibi ifadeler kullanır mıydık? Gördünüz mü, neleri neleri düşünmek zannediyoruz biz?
Ünlü Fransız heykeltraş Auguste Rodin’in en az kendisi kadar ünlü eseri Düşünen Adam’ı (Le Penseur) bilirsiniz. Bu eser Paris’teki Rodin Müzesi’nin bahçesinde sergilenir ve tüm dünyada insanın içe dönüşünün, düşünme eyleminin, esasen felsefi düşünmenin bir simgesi olarak kabul edilir. Bu eseri bilirsiniz dedim ya… Nerden biliyorsunuz bu eseri bir hatırlamaya çalışın. Bu eseri bilen Türkler onu başka........
© Gazete Pencere
