‘Başkası’ olmak ve öyle kalmak…
Felsefi açıdan baktığımızda ‘başkası’nın öncelikle bir varlık problemi olduğunu görüyoruz. Özellikle Descartes’tan bu yana ontolojik (varlık bilimsel) bir sorun olarak çıkıyor karşımıza. Ama izninizle ben bugün ‘başkası’ sorununu ontolojik değil, etik ve tabii ki politik bir sorun olarak ele almak istiyorum. Zira bugün yaşadığımız toplumsal dertlerimizin en temelinde işte bu ‘başkası’ problemi, ‘başkası’nın ‘başkalığının’ bir türlü kabul edilememe problemi var.
BAŞKASI VE ÖTEKİ
Bu konuda daha önce yazdığım yazılara hep bu iki kavramın farkını kendimce ortaya koymaya çalışarak başladım. Çünkü öyle sanıyorum ki problemin büyüğü, bu iki kavaramı eşanlamlı saymaktan kaynaklanıyor. Bu yazıya da yine bu farkı ortaya koyarak başlamak isterim.
Gelin bu ayrımlar için önce basit tanımlar yapalım…
‘Başkası’ dediğimde bedeniyle, aklıyla, fikirleriyle, duygularıyla, inançlarıyla, dünyaya bakışıyla ‘ben’den farklı olan ‘başka’ bir öznenin varlığından bahsediyorum. Ancak benden ne kadar farklı olursa olsun, benimle aynı haklara sahip olduğu için bu farkları ve başkalığını kabul ettiğim bir özne...
‘Öteki’ dediğimde ise öteye ittiğim, ‘ben’den farklı olmasını kabul etmediğim, bu yüzden de kendimden uzaklaştırdığım, dışladığım varlıkları kastediyorum. Bırakın ‘ben’imle aynı haklara sahip olmasını, varlığına bile tahammül edemediklerimi kastediyorum.
Bu anlamda, ‘başkası’ teriminde bir kabul, ‘öteki’nde ise bir reddetme var. ‘Başkası’nın farklı, hatta aykırı fikirlerini kabul ettiğimde dünyamı çeşitlenip zenginleşiyor. ‘Öteki’nin fikirlerini reddettiğim hatta o fikirlere tahammül edemediğim için tek tipleşiyorum ve dünyam küçülüyor.
BEN KİMİM?
Descartes, “düşünüyorum, öyleyse varım” sözüyle insanlığa modernizmin kapısını araladı ve felsefe tarihinde müthiş bir sıçrama yaşattı.
Bu söze nasıl geldiğini kısaca özetleyecek olursak… Descartes felsefesinde her şey şüpheyle başladı. O, şüpheyi bir yöntem olarak kullandı ve her şeyden şüphe etti. Kendi varlığından bile. Bu dünyanın gerçekten var olduğundan, yaşadıklarının gerçek olup olmadığından, hatta bir bedeni olduğundan bile şüphe ediyordu.
Sonra........
© Gazete Pencere
