menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Patron eşleri saltanatı

17 0
05.05.2025

Bir manşetin uçurulma öyküsü

28 Nisan günü, Nefes gazetesinin taşra baskısında “Zeytinlikleri söktüler yerine beton diktiler” manşeti yer alıyordu. Başlığın hemen altındaki spotta da şöyle yazıyordu:
“TOKİ, sanki başka yer kalmamış gibi Hatay Dikmece’de yüzyıllık zeytinlikleri söküp yerine deprem konutları yaptı. Depremzedeler, ‘Ne toprağımız kaldı ne umudumuz’ diyor. Resmen doğa katliamı yaşanıyor.”

İlk sayfanın yarıdan fazlasını kaplayan habere “Nefes Özel Haber” logosu konulmuştu, fotoğraflardan da muhabir Dilan Kutlu ve foto muhabiri Selahattin Sönmez’in sırf bu haber için bölgeye gittikleri anlaşılıyordu.

Fakat şehir baskısında bu haber uçtu, uçuruldu. 28 Nisan’da şehirlerde dağıtılan Nefes gazetesinin manşetinde “Bakan’a göre, 20 yıl önce ilkokul yokmuş” haberi yer alıyordu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in taşrada altta olan haberi sonradan manşete çıkarılmıştı.

Sonradan çarpıcı bir haber gelmişse ilk baskılardaki manşetin yıkılıp yeniden yapılması anlaşılır gazetecilikte. Ama burada eldeki bir haber üste çıkarılıyor, manşetteki özel haber alta da alınmıyor, tümüyle siliniyor, yok ediliyor. Web sitesindeki haber de kaldırılıyor!

Enteresandır, Nefes, beş gün sonra internet sayfasında ANKA’nın “Samandağ'da kamulaştırma krizi: Mahalleliye müdahale” haberini kullandı. Aslında bu da uçurulan Dikmece haberi gibi, Samandağ’daki kamulaştırma tepkisini konu alıyordu ama şirketler farklıydı.

Bir açıklık getirilmedi ama “Zeytinlikleri söktüler yerine beton diktiler” manşetinin uçurulması gibi bir değişiklik ancak editoryal sürecine müdahaleyle olur. Çünkü yalanlanması, içeriğinin yanlış çıkmış olması olasılığı olmayan böyle bir haberi, ancak habere kızan, haberden çıkarı etkilenen, etkili birileri müdahale ederek kaldırtır.

Üstelik “Nefes aldıkça umut hep vardır” sloganıyla yayımlanan Nefes, muhalif bir gazete. İktidarı belki de bazı şirketleri rahatsız edecek, depremzedelere sahip çıkan bir manşeti gazetecilik dışı kaygılarla yok etmeleri, eleştirel gazetecilik çabalarına gölge düşürdü.

Patron eşleri saltanatı

Medyada artık bir de “patron eşleri saltanatı” başladı. Geçen yıl Demirören Medya’nın sahibi Yıldırım Demirören’in eşi Revna Demirören’in, Eylem Tok’un oğlunun karıştığı kazanın haberini engellemesini yazmıştık. Şimdi de İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mücahid Ören’in eşi Aslıhan Yeltekin Ören’in TGRT Haber Merkezi’ndeki gürlemesini duyduk.

Eş durumundan Medya Grubu Başkanı olan Aslıhan Ören’in, WhatsApp yazışmalarını Metin Cihan X’ten duyurdu; birçok yerde de haber oldu. Gazetecilik adına çok üzücü o yazışma.

Patronun eşi, “Olumsuz KJ yok, yazılmayacak”, “Başka patron mu var benim bilmediğim”, “Yapmak isteyen istifa etsin”, “Son uyarı” talimatları yağdırıyor üst perdeden. “Hadi şimdi bir kişi bu yazdıklarımı versin birilerine” diye de tehdit ediyor.

TGRT Haber Genel Yayın Yönetmeni Ercan Seki de “Peki Aslıhan Hanım”, “Bunu düzeltiyoruz hemen” ve “Daha dikkat edilecek” yanıtı veriyor; haber hemen yayından kaldırılıyor. Hanımefendiyi bu kadar sinirlendiren de “Çocuk işçi sayısı arttı. Yoksulluk çocukları çalışmaya zorluyor” haberi.

Bu olayı, Aslıhan Ören ile o yazışmayı yapan Ercan Seki’ye de sordum; aynen şu yanıtı verdi: 1) Söz konusu çocuk işçiler haberi TGRT Ana Haber’de yayınlanmıştır. 2) Haberin hazırlanmasına ve yayınına onay veren bizzat benim. 3)Her kurumun bir yayın politikası vardır, haberlerin de bu politikaya uygun olması gerekir. 4)Yoğun gündem esnasında gergin anlar yaşanırsa, yöneticiye düşen görev, tansiyonu düşürmek, çalışma barışını sağlamaktır. 5)TGRT Haber, en huzurlu ve editöryal anlamda en özgür haber kanalıdır.”

Ercan Seki’ye katılmıyorum. Elbette her kuruluşun yayın politikası olur. Ama gazetecilikte haberler olumsuz ve olumlu diye kategorize edilemez. Sırf “olumlu” haber vererek, ülkeyi güllük gülistanlık göstermeye çalışarak gazetecilik olmaz. Gazeteci, acı da olsa gerçekleri süzgeçten geçirmez; olumsuz da olsa aktarır. Kırmızı çizgimiz “çalışma barışı” değil, gerçeklerdir.

Asıl mesele, patronun eşinin editoryal sürecin başında olması, gazetecilere yakışıksız bir üslupta talimatlar yağdırması. Anlıyoruz ki, patronun eşi TGRT Haber’de saltanat kurmuş, editoryal bağımsızlığı fiilen ortadan kaldırılmış… O yazışmalarla deşifre olan da bu…

Saplanan bıçakla derinleşen ilişki

Okudum, bir daha okudum. Posta gazetesindeki “Nisan’ın Eşref’e sapladığı bıçakla derinleşen ilişkide büyük kıvılcım, parktaki öpüşmeyle doruğa yükseldi” cümlesi beni benden aldı.

Oyuncular Demet Özdemir ve Çağatay Ulusoy’un öpüşme fotoğrafının yer aldığı metnin başlığı da “İlk Öpücük”tü. Öpüşmenin yarattığı “kıvılcım”dan girip, “doruk”tan çıkmışlardı! Öpüşmenin ilişkiyi doruğa yükseltmesi, kıvılcım çakması tamam da “Nisan’ın Eşref’e sapladığı bıçak” ilişkiyi nasıl derinleştiriyor? Bunu anlamadım işte. Şiddet övgüsü, şiddeti normalleştirme desem o bile değil, saçma.

Bu afili cümlelerin amacı Demirören grubu televizyonlarından Kanal D’deki “Eşref Rüya” adlı dizinin tanıtımıydı Amaç reyting almak olunca muhafazakârlık da unutulmuştu, “genel ahlak” dedikleri amorf dayatma da.

Haber gibi sunulmuştu ama metin gazeteciden çok bir reklamcının elinden çıkmışa benziyordu. Keşke yazdıktan sonra bir daha okusalar ve “Bu bir reklamdır” uyarısı koysalardı…

Dil sürçmesi nasıl düzeltilir?

İktidar medyası, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Mersin mitingindeki “O huzuru getirecek olan isim ise bizi Silivri’deki zindanından, odasındaki küçücük telefonundan koca yüreği ile izleyen Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur” cümlesini pek sevdi.

A Haber, “Özgür Özel ifşa etti! İmamoğlu cezaevine telefon sokmuş”, Akşam, “Özgür Özel’in telefon ifşası! Ekrem İmamoğlu’ndan kurtulmak mı istiyor”, Yeni Akit, “Özgür Özel itiraf etti: Ekrem hapse telefon sokmuş”, Haber7, “Özgür Özel’den İmamoğlu’nu zora sokan itiraf”, Takvim “Tele ifşa”, Türkiye, “Silivri’deki telefonu Özgür Özel ifşa etti” haberleri yayımladı.

Oysa Silivri’deki cezaevine değil telefon, bir kalem, bir çiçek sokmak bile olanaksız. Koğuşlar da sık sık aranıyor. Kaldı ki, İmamoğlu’nun koğuşunda televizyon olduğu da biliniyor. Hem de Özgür Özel, “telefondan izlemek”ten söz etmişti, telefonla konuşmak ya da yazmaktan değil.

Bu verilere rağmen İmamoğlu, cezaevinde cep telefonu kullanıyormuş gibi yazmak iyi niyetli bir tavır değil. Tabii burada CHP’nin de hatası var; “dil........

© Gazete Pencere