menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Anlatmaktan Çok Anlamanın Peşinde Bir Yazar: Irmak Zileli

10 0
04.05.2025

“Yazmanın öncelikle bana haz vermesi gerekir. Önce kendim için yazıyorum, o eylemin kendisinden zevk alıyorum. Keşfettirdiklerinden, kazı yapmaktan, derinleşmekten, yeni söyleme biçimlerini aramaktan… Anlatmaktan çok anlamanın yollarını aramaktan…” diyor Irmak Zileli.

Diğer kitaplarında olduğu gibi ‘Şimdi Buradaydı’ isimli kitabında da okuru insan zihninin karmaşık dehlizlerine sokuyor. İyilik ve kötülüğün bir arada olma halini, toplumsal baskıların, anne ve babayla kurulan ilişkilerin bireylerin yaşamlarını nasıl etkilediğini irdeliyor. Bunu yaparken de daha önceki kitaplarında da karşımıza çıkan bir teknikle, bilinç akışı yöntemiyle okuru adeta bir özne gibi hikâyenin içine sokuyor. Nasıl oluyor derseniz bir anda karakterlerin birbirleriyle karşılıklı konuşmalarını dinlerken buluveriyorsunuz kendinizi. Virginia Woolf, James Joyce ve William Faulkner gibi yazarların öncülüğünde ortaya çıkan bilinç akışı tekniği yaratılan her karakterde başka bir boyut kazanıyor. Irmak Zileli ile hem kullandığı bu tekniği hem de kitabına dair ayrıntıları konuştuk.

‘Şimdi Buradaydı’ farklı bir roman. Okuru şaşırtan son ana kadar ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız sürprizli bir hikâye. Diyaloglar çok güçlü. Kurgu baştan belli miydi? Yoksa Birkan ve Yankı karakteriyle mi şekillendi?

Kurgu, hikâye, olay örgüsü, karakterler belli bir sıra halinde oluşmuyor bende. Yani önce biri sonra öteki tek sıra halinde arzı endam etmiyorlar. Genellikle bir mesele oluyor kafamda ve o mesele üzerine düşünürken kâh olay, kâh karakter, kâh kurguya ilişkin unsurlar yavaş yavaş oluşuyor. Defterlerime bakarsak, bir an gelmiştir mesela, aniden romanın anlatıcısının bir psikiyatrist olduğunu keşfetmişimdir. Sonra bunun nedenini düşünürüm. Neden böyle bir şey çıktı? Bunun meselemle bağını kurarım. Derim ki örneğin, insan ruhunun karanlık tarafına bakarken, bu alanda uzman bir kişi aynı zamanda normun belirleyicisi olarak hikâyenin anlatıcısı. Peki ben bu norm kurucu konuma nasıl bakacağım, onun iktidarını kabul mü edeceğim, tartışmaya mı açacağım, yoksa normun kendisine dair sorular mı soracağım bunu düşünmeye başlarım. Böylece anlatıcıya dair bir keşif, aynı zamanda romanın karakteriyle ilgili bir düşünme sürecine sokar beni ve hatta meselemle bağını, kendi bakış açımı irdelememi beraberinde getirir. Dolayısıyla hiçbiri birbirinden kopuk, ayrı kompartımanlar halinde oluşup şekillenmez. Daima birbirini etkiler, şekillendirir.

“KÖTÜLÜĞÜN KAYNAKLARINA DALDIM”

Yazım sürecinden önce farklı alanlarda okumalar yaptığınızı biliyorum. ‘Şimdi Buradaydı’ kitabınıza hazırlanırken neler okudunuz? Özellikle kitabın şekillenmesinde etkili olan, öne çıkan bir kitap oldu mu?

Evet bütün romanlarıma hazırlanırken 2-2,5 yıla yayılan okuma dönemim oluyor. Bu süre içinde felsefeden psikolojiye, psikolojiden sosyolojiye, pek çok disiplin arasında mekik dokuyorum. Bu disiplinler arası seyahatten hem çok keyif alıyorum, benim için bir öğrenme ve keşif süreci oluyor, hem de romanımın meselesini derinleştirmeme, katmanlarını oluşturmama, bakış açımı zenginleştirip, karakterlerin psikolojik boyutunu işlememe yardımcı oluyor. Bu romanda da tabii uğraştığım meselelerin etrafında geniş halkalar çizerek okumalar yaptım. Kötülüğün kaynaklarına daldım, insan psikolojisinde kötülük üzerine okudum, ama aynı anda toplumsal kötülüklere baktım. Dolayısıyla ırkçılığın, ayrımcılığın, nefret suçlarının politik, sosyolojik ve psikolojik okumalarını yapan kitaplara daldım. Şiddetin hem bireysel hem toplumsal boyutlarda incelendiği metinlere düştü yolum. Örneğin Rene Girard’ın Şiddet ve Kutsal’ı, Byung Chul Han’ın Şiddetin Topolojisi, Arno Gruen’in Normalin Deliliği kitapları. Karakterleri psikanalitik açıdan okumak, anlamak için bu alandaki çalışan kuramcılara uğradım. Orada epey oyalandım. Otto F. Kernberg’in Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık kitabı veya Elda Abrevaya’nın Deliliğin Tutkusu/Tutkunun Deliliği gibi kitapları ilk aklıma gelenler. Tabii çok daha fazlası aslında. Sonra norm nedir, delilik normun neresindir, norm ile norm dışı birbirinden uzak diyarlar mıdır sorusuna yanıt ararken, Darian Leader’in Delilik Nedir? kitabıyla karşılaştım. Bir seans odasında geçecek olan bir roman yazıyorsam, orada terapist ile danışanı arasındaki ilişkiye çok daha yakından bakmam gerektiği düşüncesiyle psikanalizin aktarım ve karşı aktarım kavramı konusunda beni besleyecek kitaplar okumam gerekti. Konuya özellikle analistin cephesinden bakan, analiste ne olduğunu açık yüreklilikle ortaya koyan metinlere müteşekkir olduğumu söylemeliyim. Açıkçası bu sorunun yanıtı eksik kalmaya mahkûm, ben en iyisi burada durayım.

BİLİNÇ AKIŞI TEKNİĞİ NEDİR?

Daha önceki kitabınız Bende Ölen Sensin’de de ya da Arkadaşım İçin kitabınızda da karakterler arasındaki diyaloglar okuru sürükleyip götürüyor hatta hikâyenin içine sokup adeta bir tanık gibi kitabın içinde bulunmasını sağlıyordu. Bunu bilinç akışı tekniği gibi düşünebilir miyiz? Öyleyse biraz açar mısınız? Nasıl bir teknik bu? Bu teknik bir yandan sinemaya ve tiyatroya uyarlamaya da yatkın bir biçim, öyle değil mi?

Bilinç akışı tekniği, olay odaklı bir anlatı geleneğinin gerçekçilik anlayışının karşısına gerçekliğin ancak bireyin bilincini, öznelliğini metne yansıtarak temsil........

© Gazete Pencere