menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Demokrasi içinde hastalık barındırıyor”

12 1
13.04.2025

Yeni yayımlanan kitabında Osmanlı ve Türkiye’de demokrasinin hasta köklerini arayan Tarihçi Bülent Bilmez, “Güya Türkiye’de tek adamlığa karşı olmayan yoktur ama ülkede tek adamlığın hâkim olmadığı alan yok! Demokrasi dediğimiz şey içinde hastalık barındırıyor” diyor.

Osmanlı Türkiye demokrasi tarihine baktığımızda hangi sorunlarla karşılaşıyoruz? Köklere inmek bugünü anlamamızı sağlar mı? Tarihçi Bülent Bilmez yeni yayımlanan kitabında Osmanlı Türkiye demokrasi tarihini inceliyor. Bilmez ‘Türkiye’de Demokrasinin Hasta Kökleri’ adını verdiği çalışmasında kimlikler üzerinden yürütülen modernleşme ve demokrasi mücadelesinin zihniyet yapısının sorunlu olduğunu belirtiyor ve bu sorunlu yapıyı bir hastalıkla, egalofobi ile açıklıyor. Peki demokrasi sorununun temelini sadece bir kökte, eşitsizlikte aramak yeterli mi? Hasta kökler neyi anlatıyor? Egalofobi nedir? Sadece Türkiye demokrasi tarihinde mi bu hasta köklerden söz ediyoruz? Bunun dünyada farklı örnekleri yok mu? Türkiye’de Demokrasinin Hasta Kökleri’ni Bülent Bilmez’le konuştuk.

Hasta köklerle neyi kast ediyorsunuz?

Bir tarihçi olarak Osmanlı ve Türkiye modernleşme tarihi üzerine çalışıyorum. Modernleşme tarihinin bir parçası olarak siyasal tarih, onun bir parçası olarak da demokratikleşme ve demokrasi tarihi ilgi alanım. Kamuoyuna bugünün meselelerini daha iyi anlatmak derdindeyim. Kitap için yola çıkarken günümüzde demokrasi krizine ilişkin sorunların daha temel, yapısal başka sorunlara dayandığını düşünüyordum. Bu sorunları anlamak için köklere gideyim gibi bir çabam yok. Ben zaten yıllardır yaptığım çalışmalarda köklerden yola çıkarak bugüne geliyorum. Çıkış noktam, dünyada ve özellikle Türkiye’de yaşanan günümüzün demokrasi krizi ama aslında bu krizi sorgularken de hazır olan mesleki çalışmalarıma dayalı iki temel vardı. Birincisi 19.yüzyıl modernleşme tarihinin parçası olarak zihniyet tarihi okumalarım. İkincisi de benim yıllardır derslerimde anlattığım, Türkiye’de demokrasi tarihi veya genelde siyasi tarih tartışırken ilk akla gelen Tanzimat ve Islahat Fermanı ile bunlara verilen tepkiler, Kuleli Vakası, Genç Osmanlılar konusundaki okumalarım… O dönemde entelijansiyanın yaptığı tartışmalarda hakimiyet-i milliye, cumhuriyet, millet, biraz daha ilerleyecek olursak parlamentarizm ve anayasacılık karşımıza çıkmaktadır ki demokrasi tarihinin entelektüel köklerini burada aramak gerekir. Ancak yola çıkarken, bu dönemle ilgili yapılmış olan sayısız ana akım çalışmada karşımıza çıkan ve günümüzde halen egemen olan anlatıların sorgulanması, alternatif bir tarih anlatısı temel motivasyon oldu. Nitekim bu kitap, esasen daha önce yayınlanmış köşe yazılarıma dayanmaktadır ve o köşemin adının ‘Tarih Tersleri’ olması da tesadüf değil! Yanlış bilinen, kalıplaşmış yargıların sorgulanması, hâkim anlatıların farklı bir perspektifle yeniden tartışılması gibi amacım olduğunu bu başlık göstermekte. Bu nedenle, akademik kriterler gözetilerek de yazılmış olsa nihayetinde popüler bir çalışma olan bu kitap, “alternatif Türkiye demokrasi tarihi” çalışması olarak görülebilir.

Yanlış bilinen, kalıplaşmış yargılar nedir?

19.yüzyıl sonundan bugüne kadar Türkiye’de demokrasi tarihinde, yani Meşrutiyet, Cumhuriyet ve çok partili sistem sürecinde önderlik eden figürler olarak İttihatçılar, Kemalistler, sosyalistler ve hatta liberal sağdan aydınlar için “öncü” konumunda olan, yani ilericiliğin veya demokratlığın öncüsü olarak görülen Genç Osmanlılar gibi aydınların ve düşünürlerin, demokrasi tarihi açısından çoğunlukla olumlu yönleriyle bilindikleri bir gerçekliktir ve Genç Osmanlılar hakkında bu bağlamda kalıplaşmış yargılar mevcuttur. Oysa bu şahsiyetlerin bilinen ve çok fazla ön plana çıkartılan olumlu öncü rollerinin dışında, öncü olumsuz özelliklerinin de olduğunu, miras bıraktıkları bazı temel tutumların bu topraklardaki demokrasi gelişimini bir bütün olarak negatif yönde etkilediğini ve bunların günümüzdeki demokrasi sorunlarının bir kısmına kaynaklık teşkil ettiğini görmek gerekiyor. Bu bağlamda kalıplaşmış yargıları sorgulamak için kitabın amaçlarına, Genç Osmanlıların yaşadıkları dönemde durdukları yerin birçok noktada problemler içerdiğini, zihniyetlerinin birçok kusur, eksiklik ve kısıtlılıklar gibi sorunlara sahip olduğunu göstermek örnek olarak verilebilir. Kitapta bu sorunlara "hastalık” adını veriyorum. Zihniyet bağlamında Türkiye demokrasi tarihinin başlangıcını veya köklerini oluşturan bir dönemden söz ediyoruz. Bugüne kadar Türkiye’de siyaset yapan, yazan, konuşan birçok insanın kendisine öncü olarak seçtiği figürlerin aslında bu tür sorunlarla malul olduğunu görüyoruz, ama daha da önemlisi günümüzde demokrasinin hala oturamamış olması köklerde var olan ve halen devam etmekte olan bu sorunlarla veya hastalıklarla bağlantılı. …

Kitabın esasında odaklandığı dönemle alakalı bir yanlış anlaşılma olmaması adına tekrar belirteyim, kitabın odaklandığı dönem esasında Genç Osmanlıların ortaya çıktığı ve görünürlüklerinin arttığı yıllardan 1876 yılına kadar gelen süreçte demokrasi, cumhuriyetçilik, anayasa, parlamento gibi konularda yazdıkları ve yaptıklarıyla takındıkları tutumlardır. Aslında 1876 ve sonrası dönemleri benzer bağlamdaki ikinci kitapta, daha farklı bir noktadan işleyeceğim. Demokrasi kavramı modern bir olgu. Modernleşme sürecinin parçası olarak buna baktığım zaman kaçınılmaz olarak 19.yüzyıla dönüyorum. Sadece bu kitap için yeni çalıştığım meselelerden biri, demokrasi tartışmasını daha geriye götürmenin gerekli olduğunu gösteren, 1790’larda karşımıza bir Osmanlı aydını olarak Velestinli Rigas. Velestinli Rigas’ın günümüzde bilinmemesi........

© Gazete Pencere